12 Eylül 2021 Pazar

Okulu Asmak

Günaydın Dostlar,

Çok sevdiğim bir arkadaşımla sohbet ederken laf döndü dolaştı “okulu asma” konusuna geldi. Son zamanlardaki en güzel gelişmelerden bir tanesi artık okulu asma konusunun çok fazla gündemde olmaması. Zaman zaman okulda olması gereken çocukları sokaklarda görsem de bu günlerde bizim zamanımızdaki kadar popüler değil.

Bu çok memnun edici bir gelişme. Yeni nesil okulu asmaya bizim kadar meraklı değil. Bunda okulların artık çok daha güzel olmasının ve öğretmenlerle olan ilişkilerinin büyük rolü olduğunu düşünüyorum. Öğretmenler hem arkadaş hem de hoca olabilmeyi çok iyi başarabiliyorlar. Buradan bir kere daha bütün öğretmenlerimizi sevgiyle ve saygıyla kucaklıyorum. Arkadaşlık köprüsünü kurup üzerinden bilgiler geçirebilmek çok kolay bir iş değil.



Benim zamanıma göre çocuklar okulda çok daha fazla eğleniyorlar ve çok fazla “şuradan bir çıksam” hissine kapılmıyorlar. Okulu asamamalarının bir diğer nedeni de okulların velilere anında haber veriyor olması. Anında “Bugün çocuğunuz üçüncü derse girmedi.” diye mesaj geliyor. Her şeyin artı tarafları ve eksi tarafları var. Evet, tabletle oynamak çok güzel ama aynı teknoloji bir yandan da sürekli velilere haber uçuruyor.

Şimdiki çocuklar bizden çok daha akıllı ve marifetin okulu asmakta değil, okula gitmekte olduğunu çok iyi biliyorlar. Bugünkü aklım olsa ben de hiç ders kaçırmazdım. Hatta kaçırmadığım gibi can kulağıyla da dinlerdim. Ne yazık ki o günlerde bu kadar akıllı değildik. Okul yıllarında çok daha fazla beyin hücrem varken öğrenmediğim her şeyi sonraki yıllarda kalan üç beş hücreyle öğrenmeye çalıştım. Halen de öğrenmeye çalışıyorum.

Her şeyin en zor dönemini biz yaşadık. Arkadaşım İzmir’de yaşıyor. İzmir’in güzel havasında okulu asmak çok zor bir iş değil. Hava her zaman güzel, ille de kapalı bir mekâna girmek zorunda değilsin. Sokaklarda gezip Kordon’da otursan gün biter. İki de simit yedin mi iş tamamdır.

Gel bir de Ankara’nın buz gibi ayazında dene. Okul sabah 8.00’de başlar, öğleden sonra 15.30’da da biterdi. Saat 8.00’de okulda olabilmek için en geç saat 7.00’de evden çıkmanız gerekiyor. Öğleden sonra da dikkat çekmeden eve gidebileceğiniz en erken saat 16.30. Ankara’nın buz gibi havasında sokaklarda geçirmek zorunda olduğunuz 8,5 saatiniz var.

Cebimizde de çok kısıtlı bir para olduğu için gidebileceğimiz en uygun yerler mahalle kahveleriydi. Saatlerce otururduk. Bütün ömrümüz simit yiyerek ve maça kızı, king oynayarak geçti. Kahvelerin raconu da kaybedenlerin o partideki çay paralarını ödemesi şeklindedir. Allah’tan çok kaybetmezdik de uzun saatler idare edebilirdik.

Okula gitmediğim günlerde basketbol ve voleybol maçlarına gitmeyi de çok severdim. O zamanlar ara sıra hafta arası maçlar olurdu. Arka arkaya birçok maç olduğu için de bütün günü orada geçirebilirdin. Atatürk Spor Salonu’nun ve Selim Sırrı Tarcan Spor Salonu’nun tahta sıralarında epeyce vakit öldürmüşümdür. Halen de basketbol ve voleybol maçlarına gitmeyi çok severim.

Gençler buna inanamayacak ama o zamanlar spor salonlarında sigara içilirdi. Bütün maçı sigara dumanı ile kaplı bir ortamda izlerdik. Ara sıra “Sayın misafirlerimiz sporcularımızın ciğerleri tehlikededir, lütfen sigara içmeyiniz.” şeklinde anonslar yapılsa da kimse dinlemezdi. Eve geldiğimde donuma kadar sigara kokardım. Allah’tan annem bu konu ile ilgili bir yaygara yapmamış. Belki de okulda bizim içtiğimizi düşünüyordu.

Bu durum bir gün rahmetli babamın kulağına gitmişti. Ne kadar kızdığını şimdilik bir yana bırakırsak olayı gözünde bile canlandıramadı. Bana “Okula gitmeyip sekiz saat boyunca Ankara sokaklarında ne yapıyorsunuz?” diye sorduğunda “Biz kahveye gidiyoruz.” demiştim. “Bir gün kahveye gittiniz, sonraki günler ne yapıyorsunuz?” dediğinde “Biz her gün kahveye gidiyoruz.” demiştim ve büyük bir sessizlik olmuştu. İyi ki o anda beni boğmamış. Düşünün ki Trabzon Lisesini ve İstanbul Teknik Üniversitesini en iyi şekilde bitirmiş bir insanın çocuğu bütün okul saatlerini kahvede geçiriyor. Kim bilir içinden ne kadar çok üzülüyordur.

Bu durumun tek bir istisnası vardı, o da Süleyman Hoca’nın dersleriydi. Kahvede bile olsak onun derslerini hiç kaçırmazdık. Allah’tan kafamız o kadar çalışmış. “Size hiç güvenmiyorum, kolunuz kırık olsa derse gelmemek için kırmışlar diye düşünürüm.” derdi. Her zaman söylediğim gibi bizi zorla (farkında olmadan) adam etti. Başta Süleyman Hocam olmak üzere kaybettiğimiz bütün hocalarımızın mekânı cennet olsun. Bütün kâğıt oyunlarını çok iyi oynayacağıma keşke diğer derslerde de iyi olsaymışım.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

1 yorum:

  1. Günaydın Dostlar,
    Yazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
    Sağlıklı kalın, mutlu kalın...

    YanıtlaSil