9 Mayıs 2021 Pazar

Hayır Diyemeyenler...

Günaydın dostlar…

Hayatın her aşamasında geçerli olmakla beraber, bu sabahki konumuz işyerlerinde ‘hayır’ diyemeyenler. Bazı çalışanlar yıllarca kalabalığın arasına karışarak hiç iş yapmadan durumu idare ederken, her türlü iş (bilhassa da angarya ve problemli işler) üstüne kalan zavallılar.

İşten sıyırabilmek de doğuştan gelen bir meziyettir. Bazı arkadaşlar bunu çok iyi başarabilirken, bazı arkadaşlarımız da her konuya “Ben hallederim” şeklinde yaklaşarak her şeyin üstlerine kalmasına neden olurlar. Bunlar genellikle iyi yetiştirilmiş, küçük yaşlarda da ev içindeki sorumluluklarından kaçamayan dürüst ve iyi niyetli kişilerdir.



Doğal olarak; ‘işten sıyırma’ yeteneği çok gelişmiş olan arkadaşların, ‘laf edebilme’ becerileri de çok gelişmiştir. Çok iyi bilmedikleri bir konuyu, demagoji ve laf salatasıyla geçiştirebilirler ve bunu yaparken de sanki konuya son derece hâkimmiş gibi bir imaj verirler. Bir sürü laf ederek, olmayan yoğunluklarını anlatarak anında işten sıyırırlar. En çok kullanılan yöntemlerden biri de, ‘benim başka bir ortamda çok daha önemli bir işim var’ hikâyesidir. Bu kişiler çok az emekle işi götürebilmeyi çok iyi becerirler.

En tehlikeli durumlardan biri de karşıdakinin iş yoğunluğuna üzülmektir. Az iş yapanlar, ‘yoğunluktan bunalmış’ rolünü çok iş yapanlardan çok daha iyi oynarlar. “Bugün çok bunalmış ben ona biraz yardım edeyim” dediğin gün, bittiğin gündür. Senin üstüne kalan konular genellikle iyi niyetli yardımlar yüzünden kalır. Zira, bugün ‘çok yoğunum’ rolünü oynayabilen insan, yarın da oynar. Allah bilir bizim gariban iyi niyetli kardeşimiz, ondan daha yoğundur.

İşim ilginç yanı, bütün bu angaryalar ve problemler üzerlerine kalan arkadaşlar, bu durumdan kurtulsalar, çok kuvvetli ihtimalle kuruma bütün bunları üzerlerine yıkanlardan daha çok değer sağlayacaklardır.

Sevgili arkadaşımız Yekta Özözer de bu konuyu ‘Kurumsal Yağ Sanatı” kitabında çok güzel bir şekilde işlemiş. Arzu eden arkadaşlara şiddetle tavsiye ederim. Yılların tecrübesiyle artık hepimiz her türlü inceliği öğrendik. Yekta, bu tip üstünüze kalan angarya ve/veya yangın söndürme işlerine King oyunundan esinlenerek “Rıfkı” adını vermiş. King oynarken nasıl Rıfkı’yı yediğiniz zaman genelde batıyorsanız, kurumsal hayatta da durum çok farklı değil. Herkes bir birine Rıfkı yedirmeye çalışıyor ve bu duruma ‘hayır’ diyemezseniz işlerin altında boğulup kalıyorsunuz.

Fabrika ayarlarımızın işten kaçmaya ayarlı olduğu bir ortamda, “Nasıl yardımcı olabilirim?” gibi sorular veya “Benim için hiç sorun değil” gibi yorumlar Rıfkıları üzerinize çekmek için yıldızlı davetiye göndermek gibidir.

Rıfkılar her zaman mı zararlıdır? Hayır değiller. Bu işleri yaparken de çok şey öğrenebilirsiniz ama bunun bir gelenek olmasını önleyecek hassas çizgiyi de geçmemek lazım. Bir Rıfkı üstünüze kaldığında; hem bir şeyler öğrenip, hem de amirinize kimsenin çok da istemediği bir angarya işi yaptığınızı gösterebiliyorsanız, akşam gönül rahatlığıyla uyuyabilirsiniz.

Bir problemi çözmek için ilk önce bir sorununuz olduğunu kabul etmeniz gerekiyor ya, Yekta’ya göre bu durum da çok farklı değil. İlk önce, herkesin bütün angarya işleri üzerinize yıktığını görüp kabul etmeniz gerekir. ‘Kabul etme’ durumu tedavi olmanın ilk aşaması. Bir gecede bu duruma düşmediniz, bir gecede de çıkamazsınız.

Durumu kabullendikten sonra; hallederim, bir şey değil, ben yardım edebilirim, bir sorunun olursa mutlaka bana gel, rica ederim, lafı mı olur, yazık adamcağıza, ben tarif edebilirim, ben nasıl yapıldığını hatırlıyorum gibi cümleleri çok dikkatli kullanmak gerekiyor.

Angarya işler şirketlerde hiç bitmez. Hele de büyük kurumsal şirketler angarya iş cennetidir. Kendini satmaya yönelik sunumlar havada uçuşur. Siz durumu kabullendikten sonra da devam edecektir. Önemli olan, seçici olabilmektir. Yeni bir Rıfkı ortaya çıktığında; her ne kadar doğuştan gelen özellikleriniz sizi zorlasa da hemen ortaya atılmamayı öğrenmeniz gerekiyor. Bu arada hemen belirteyim, Yekta’nın da söylediği gibi, bunları öğrenene kadar hepimiz iş hayatında çok Rıfkı yedik. Hatta yediğimiz Rıfkı’lar Karadeniz’e köprü bile olur.

Rıfkı yememeyi öğrendikçe, zaman içinde millete Rıfkı çakar duruma bile gelebilirsiniz. Doğal olarak, şirketlerde en çok Rıfkı yiyenler çalışkan tiplerdir. Bunlar bütün hayatları boyunca hep çalışkan olmuşlardır. Onlar sürekli ders çalışırken, diğerleri kahvelerde Rıfkı yememeyi öğreniyorlardı. Her parametre bir arada olmuyor. Çok çalışkan arkadaşların genellikle işten kaytarabilme becerileri çok gelişmemiştir.

Sürekli olarak çok çalışmak ve her türlü angarya işi yapmak, ne yazık ki bugünün iş dünyasında size yardımcı olmaz. Önemli olan, işleri amirlerinizin görebileceği ve kendinize bir şeyler katabilecek şekilde yapabilmektir. Yıllardır Excell tabloları ve sunumlar hazırlayıp başkalarının bunları çeşitli ortamlarda satmasını sağlıyorsanız, artık ‘Rıfkı Hastalığı’ durumunu kabul etme zamanınız gelmiş de geçiyordur bile.

Daha önce de belirttiğim gibi, angarya da olsa her iş size bir şeyler katabilir ama bunun şirket kültürü haline dönüşmesini önlemeniz lazım. Sevgili kardeşim Seza, kedisine “Beni her gördüğünde aklına mama gelmesin” derdi, insanların da sizi her gördüğünde akıllarına Rıfkı’lar gelmemeli. Rıfkı’ların herkese olabildiği kadar eşit dağıtılmasını sağlayabilmeliyiz.

Her türlü angarya konuya ve probleme atlayıp, her yangını söndürmezsem benim kariyerimi kötü etkiler korkusundan kurtulun. Göreceksiniz ki, dünyanın sonu gelmeyecek.

Sözü yine Yekta’nın son sözü ile bitiriyorum: Rıfkılar nereye gideceklerini çok iyi bilirler. Sürekli size geliyorlarsa iş yaşamı oyun kurallarını henüz iyi öğrenememişsinizdir. Suçu başkalarında değil kendinizde arayın.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın… 

1 yorum:

  1. Günaydın Dostlar,
    Yazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
    Sağlıklı kalın, mutlu kalın...

    YanıtlaSil