9 Ekim 2016 Pazar

Kabahatin Yarısı Bizim...

Günaydın dostlar…

Bütün söylediklerinize katılıyorum. Bu ülkenin büyük şehirlerinde (başta İstanbul olmak üzere) yollar, köprüler, park alanları, tüneller, kaldırımlar hepsi yetersiz. Ne yazık ki bu büyüklükteki şehirlerin yükünü kaldıracak bir altyapımız yok.
Altyapımız olmadığı gibi, kullanışlı toplu taşıma sistemlerimiz de yok. Birbirine doğru dürüst bağlanmayan, bölük pörçük birkaç hafif raylı sistemden başka hemen hemen hiçbir şeyimiz yok.


Bütün bunları alt alta sıraladığınız zaman da, ortaya içinden çıkılmaz bir trafik düğümü çıkıyor. Bu gerçekleri kimse inkâr edemez ama yine de bizler biraz daha sorumlu davranmayı becerebilsek, trafik akışına büyük katkı sağlayabiliriz diye düşünüyorum.

Her geçen gün daha da kötüye giden, “aracımızı sağ şeride park etme” alışkanlığımızdan vazgeçerek bu duruma büyük bir katkı sağlayabiliriz. Minibüs Yolu gibi çok işlek bir yolda, gönül rahatlığı ile aracını sağ şeride park edenleri büyük bir şaşkınlıkla izliyorum. Bu nasıl bir rahatlıktır? Bu nasıl bir umursamazlıktır? İki şerit açık olduğu zaman dahi yetmeyen bir yolu, siz tutup tek şeride indiriyorsunuz. Ondan sonra geç geçebilirsen.

Minibüs yolunu örnek verdim ama diğer bütün caddelerde de durum çok farklı değil. Bağdat Caddesi’nden defalarca arabası çekilip götürülmüş insanlar tanıyorum ama yine de ısrarla sağ şeride park etmeye devam ediyorlar. Üstelik cezalar da çok yüksek. Cezası, çekme bedeli, park bedeli filan derken rakam çok yüksek meblağlara ulaşıyor. Sözde 3 şerit olan Bağdat Caddesi’nde genelde 1,5 şerit kullanabiliyorsunuz.

Kavşakları tıkama alışkanlığımızdan neden vazgeçemediğimizi de anlayamıyorum. Aslında çok basit bir iş diye düşünüyorum. Önüne bakacaksın, trafiğin durduğunu ve ileriye doğru gittiğin takdirde diğer yönden gelen yolu tıkayacağını gördüğün an, ileriye gitmeyeceksin. Bunu neden yapamıyoruz? Hiç gereksiz yere başka bir yol için de tıkanıklık yarattığımızı anlamıyor muyuz yoksa umurumuzda mı değil? Amerika’da, bu şekilde kavşakları tıkamanın çok ciddi cezası var.

Bu gibi büyük şehirlerde, trafiğin akışını durduracak veya yavaşlatacak her türlü eylemden uzak durmalıyız. Bütün trafiği birbirine katıp, defalarca şerit değiştiren insanların bütün o yaptıkları riskli hareketlere rağmen, benden sadece 2 araba önde olduklarına defalarca şahit olmuşumdur. Unutmayın, ister fabrika ortamı olsun, ister trafik ortamı hiç fark etmez; değişkenliklerin artması akışı bozar, verimliliği azaltır. Aynı felsefe diğer ilişkiler için de geçerlidir. Yoğun trafikte 50 kere şerit değiştirmeden gitmek çok mu zor? Yan şeritteki araçların önüne doğru çıkış yaptığınız her an, trafiğin akışında bir yavaşlama noktası yaratıyorsunuz.
Herkes mümkün olduğu kadar kendi şeridinden gitmeye çalışsa, trafik akışına katkısı olacağı kesin. Sık sık şerit değiştirenler dışında, bir de hiçbir şeritten vazgeçmek istemeyen arkadaşlar var. Bunlar, sanki dünyanın en normal işiymiş gibi çizgiyi ortalayarak gidenler. Arkadaş açıkgöz ya, bu şekilde giderek hangi şeritte daha avantajlı bir durum ortaya çıkarsa, o şeridi kullanacak. Avantajlı süreç bittiği zaman da, hemen yine şerit çizgisini ortalamaya devam edecek.
Akışı yavaşlatıp, herkesi zorda bırakan bir diğer durum da, sağa döneceğini bile bile, yolun köküne kadar sol şeritten gidip sonra oraları birbirine katarak sağa dönme hastalığıdır. Ben, bunu, bir türlü belli parametreleri yakalayamamış olmamıza bağlıyorum. Japonya’da görmüştüm; amcam ileriden sağa döneceğini biliyorsa, önünde 500 tane de araç olsa hemen sağ şeride geçiyordu. Neden? Diğer insanların haklarına tecavüz etmeyi, düzeni bozmayı sevmiyorlar da ondan…

Bunlar gibi daha birçok konuyu sıralayabiliriz. Yaptığımız en ters işlerden bir tanesi de ters yöne girmek. Bu konuda da bir şeyler yazmak istedim ama bu işi yapan sürücüler için söyleyecek bir şey bulamadım. Ne diyeyim, Allah kimseyi doğru yoldan ayırmasın.

Dünyanın birçok büyük şehrinde trafik sorunu hayatın kaçınılamaz bir parçası. Örnek olarak; şimdiki durumu nasıl bilmiyorum ama benim gittiğim zamanlarda, Moskova’da trafik hiç yürümüyordu. Trafik yürümüyordu ama gayet kullanışlı bir metroları vardı. Bizim gibi yolların rezilliğine muhtaç değillerdi.
Bilhassa İstanbul’daki dostlarıma sesleniyorum. Trafik akışını yavaşlatacak işlerden uzak durarak, bir gram da olsa bu duruma katkı sağlayabiliriz. 50 kere şerit değiştirerek çok büyük bir avantaj sağlamanız mümkün değil. Nedir bu acelemiz? Bilmesek; herkes bir an önce iş yerine varıp, arı gibi çalışmak istiyor zannederiz…

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder