29 Ekim 2016 Cumartesi

Kadın Hakları...

Günaydın dostlar…

Sokaklara dökülüp, “Ben hakkımı isterim.” diye günlerce yürüyüşler mi yapmışlar? Meydanlarda mitingler mi düzenlemişler. Ortam buldukları her yerde bu konuyu dile mi getirmişler? Örgütlenerek bu konuda çalışmalar mı yapmışlar? Yayın organlarında bu konuda makaleler mi yazmışlar? 
Bunlar gibi daha binlerce soru sorabiliriz. Ne yazık ki, bunların hiçbirini yapmamışlar. Hiç beklemedikleri ve talep etmedikleri bir anda, çok ileri görüşlü bir dünya lideri sayesinde, diğer ülkelerde kadınların yıllarca uğraşıp, didinip elde ettikleri hakları bir anda elde etmişler.


Birçok Avrupa ülkesinde bile, kadınlar seçme ve seçilme hakkını çok yakın bir geçmişte elde ettiler. Bundan 100 yıl önce, böyle bir adım atabilmek, nasıl bir cesaretin ve ileri görüşün ürünüdür? Her babayiğit böyle bir harcı karıştırıp da temel atamaz.

Hem binayı yapacaksın, hem de herkes ağzının içine bakarken, bir de cumhuriyet kurmaya kalkacaksın; senin alnından da, ellerinden de öpüyorum Mustafa Kemal Atatürk.

Uğruna savaş verilmediği için de, 100 yıl ilerisini görebilen muhteşem mavi gözlerin attığı adımlar, çok da takdir edilmemiş. Oy verme hakkını elde etmiş ama izinsiz yan komşuya gitme hakkını elde edememiş. Uçurumun büyüklüğüne bakın! Bir yandan ülkenin kaderi için, ülkeyi yönetecekler için oy verme hakkın var, diğer taraftan izinsiz bakkala gidemiyorsun.
Çaresiz ve fedakâr Anadolu kadını, bu iki kayanın arasına gerilmiş ipte, ne yana gideceğini bilemeden yoluna devam etmeye çalışmış. Bugün de durum halen çok farklı değil. Kanunlar hakları vermiş ama hakların devamı evlerde teslim edilmiş mi? Bugün, bu topraklarda yaşayan kaç kadın kocasına sormadan oy kullanabiliyordur sizce?
Konu ister oy kullanmak olsun, ister başka bir şey; kocasına, babasına, ağabeyine sormadan adım atamayan kadınlarımız, ne dünyanın birçok ülkesinden daha ileri bir seviyede haklarının olduğunun farkındalar, ne de böyle bir arzuları var.

İzdivaç programlarına çıkan birçok kadın, “Evleneceğim erkek bana nefes aldırmasın, her adımımı kontrol etsin.” diye yorumlar yapıyorlar. Bildikleri, gördükleri durum bu olduğu için, eşit sayılmak veya eşit muamele görmek gibi bir arzuları da yok.

İstememişler ama rüyalarında bile düşünemedikleri haklar verilmiş. İstemeden geldiği için de hiç kıymeti olmamış. Şimdi biri çıkıp da bana, hiç anlamadığım, hiç de talep etmediğim bir şeyler verse ben de ne yapacağımı bilemem.
Sünnet olduğum zaman bana birçok hediye gelmişti. Oyuncak arabalar, kutu oyunları şunlar, bunlar. Şu anda hiç hatırlamıyorum ama birileri de minicik bir defter getirip bana verip gitmişlerdi. Çok da bozulmuştum. Baktım deftere, sadece 3-5 sayfası var. Yazı yazmaya kalksan yazamazsın. Zaten içinde çok fazla yazı yazacak yer de yoktu. Üstüne üstlük sayfaların yarısı da yazılıydı.
Sonradan öğrendim ki, o bir banka defteriymiş ve bana gelen hediyeler arasında maliyeti en yüksek olanıymış. Ama banka işini hiç bilmediğim için, bir gram takdir etmemiştim. O minik defterin değerini çok sonra anladım. Meğerse o minik defter 1 torba plastik araba, 2 torba Kızma Birader oyunundan çok daha değerliymiş. Benim adıma bankaya o parayı koyan kişi, (o parayı kendi kazandığı için) o defterin değerini biliyordu ama beyni henüz çok fazla gelişmemiş olan Emin, konuyu anlayamadı.

Değerini anlayamadığın bir şeyi, kaybetme korkunda olmaz. Ne zamanki defterin değerini öğrenirsin, o zaman bir telaşa kapılırsın ama senin minik defterdeki para çoktan harcanmış olur.

Ey Anadolu Kadını, minik defterine sahip çık, o defter milyonların kanıyla, alın teriyle kazanılan paralarla oluştu. Bu gün bütün detaylarını anlamıyor olabilirsin ama bir gün kaybedersen çok üzülürsün.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder