27 Ekim 2016 Perşembe

Konservatuar Öğrencileri...

Günaydın dostlar…

Hafta sonu epeyce maç izledim. Maçlar bitince de, futbol yorum programlarını seyretmeyi hiç sevmediğim için, epeyce bir süre ses yarışmasına çıkan çocukları izledim.
Yarışmacıların birçoğunun konservatuar mezunu veya konservatuar talebesi olması beni çok şaşırttı. Konservatuar tahsili alan çocukların, pop müzik parçaları söyleyerek bu tip bir yarışma içinde olmalarını, boşa gitmiş bir tahsil olarak gördüm. Gönlüm, bu kadar özel bir tahsil almış çocukların daha özel, daha büyük işler yapmasını istiyor.


Aslında bu konu benim uzmanlık alanıma hiç girmiyor. Opera (veya konservatuarın başka bir bölümünde) okuyan bir çocuğun, okul bittikten sonra ne yapması gerektiğini de bilmiyorum ama mezuniyet sonrası hepsine bir iş imkânı olmadığı da kesin. Şu anda Türkiye’de aktif olarak çalışan kaç tane opera, bale var onu bile bilmiyorum.

Gördüğüm kadarıyla, ülkedeki konservatuar sayısı da çok artmış. Bu durum güzel bir gelişme olmakla beraber, günümüzün ekonomik ve politik gerçekleri ile çok da uyumlu bir parametre değil. Operanın, balenin, tiyatronun günden güne küçüldüğü bir ortamda, bütün bu konservatuarlardan mezun olan çocuklar ne yapacaklar?

Sorumun cevabını da ben vereyim. Ekonomik kaygılarla ve meşhur olma umuduyla televizyondaki yarışma programlarına saldıracaklar veya bulabildikleri yerlerde sahne almaya çalışacaklar. Elemelerde başarılı olamadıkları zaman da, sanatsal bir hayal kırıklığından ziyade ekonomik bir çöküş yaşıyorlar. Birçok aile umutlarını çocuklarının bir şekilde meşhur olup, bir yerlerde sahne almasına bağlamış. Çocuklardan çok aileler yıkılıyor.

Hani derler ya, “Çocukluğuna inmek lazım” diye; bende de bu konuda çocukluktan kalma bir takıntı var diye düşünüyorum. Bizim çocukluğumuzda, konservatuardan mezun olanlar, gidip de pop müzik şarkıları söylemezlerdi. Bu tür şarkıları müziğin daha basit bir formu olarak görürlerdi.

Konservatuarda okuyup da pop müzik şarkı söyleme işini başlatanlar Sertap Erener, Levent Yüksel gibi isimlerdir. Belki onlardan önce de bu işi yapanlar vardı ama benim aklıma gelen ilk örnekler Sezan Aksu çırakları dönemine denk geliyor.
“Sana ne kardeşim millet ne söylerse söyler.” dediğinizi duyar gibiyim. Çok da haklısınız. Sonuçta ülkede demokrasi var. Sanki operalarımızda herkese yetecek kadar iş var. İşin en acı tarafı da, bu topraklarda sanatı sanat için yapma şansının hemen hemen hiç olmaması. Sanat da diğer konular gibi genelde hep para için yapılıyor.
Benim bildiğim kadarıyla konservatuarlara girmek hiç de kolay bir iş değil. Doğuştan Allah vergisi bir kabiliyetin olması ve çok çalışman gerekiyor. Eminim girdikten sonra da çıkmak kolay değildir. Eski komşumun oğlunun bütün gece boyunca “aaaaaaa”, “oooooo” diye sesler çıkararak çalıştığını dün gibi hatırlarım.

Bu kadar çok kabiliyetin ve emeğin gerektiği bir ortamda, hedeflerin pop müzik yarışmaları, bar sahneleri veya türkü barlar olması, bana boşa gitmiş bir emek gibi geliyor. Amacın sadece sahneye çıkmaksa, her türlü tahsili yapıp, (sesin güzelse) yine sahneye çıkabilirsin. Tornet yapabilmek için roket mühendisliği okumanıza gerek yok diye düşünüyorum.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder