7 Ağustos 2020 Cuma

Gerçekten Sevmek...

Günaydın dostlar…

Gerçek sevgi hiçbir şarta bağlı olamaz. Kalpten gelir ve diğer parametreler hiçbir zaman gündeme gelmez. Boşuna söylememişler “İyi günde de, kötü günde de” diye.
İyi günde sevdiğini söylemek veya öyle hissetmek daha kolaydır, önemli olan kötü günde de o sevgiyi hissedebilmektir. İşler kötüye gidince tüyüyorsan, onun adı sevgi olamaz. En azından gerçek sevgi olamaz.


Günlük şartlara bağlı olan sevgiler sınırlı sevgilerdir. Anlık sevgiler, bağlılıklar (o an için kalpten geliyor gibi görünse de) beyinden gelenlerdir. O andaki şartlara, menfaatlere göre saniyede değişiverirler. Makbul olanı kalpten, hatta yürekten gelenidir.

Konumuz ister biricik aşkın olsun, ister Fenerbahçe; bu durum hiç değişmez. Şampiyonluğa oynayamayacak bir kadro kuruldu diye takımından uzaklaşacaksan, o zaman gerçekten sevip sevmediğini yeniden düşünmen gerekir.

Bu gibi sıkıntılı senelerde; bizim gibi sevenlere düşen, detaylarını düşünmeden gidip bütün sezonluk biletleri satın almaktır. Hiçbir maça gidemesek de bunu gidip yapmalıyız. 30 milyon taraftarım var diyen bir takım, 40 bin kombine satabilmeli diye düşünüyorum.
 Gitme ihtimalim çok düşük olan maçların neden biletini alalım diyorsak, o zaman şartlı bir sevgiden bahsediyoruz demektir ki, bu da gerçek sevgi değildir. Bu hafta çok sevip, salgın gelince ismini hatırlamamaya benzer.
Ben çok seviyorum ama paraları başkanlar versin dönemi artık bitti. “Başkan bize çilek al” sloganları atarken o çileklerin bir gün hurmaya dönüşeceğini hiç düşünmedik.

Görevim gereği Anadolu’nun birçok yerine gittim ve gördüm ki, hemen hemen bütün takımlar, esnafın ve işadamlarının verdiği paralarla yürüyor. Artık zengini de, fakiri de bu işten çok sıkılmış.

Bir gün bir şehirde davet edildiğim bir maçta “Seyircinin ilgisi fena değil” diye bir yorum yaptığımda, “Onlar firmaların alıp dağıttığı biletlerle geliyorlar, çoğu cebinden para verip de bilet almaz” demişlerdi. Hani ne oldu bizim sevgimiz? Ben sadece taraftar olayım, parayı hep başkaları versin ruh hali.
Herkes kendi çapında elini taşın altına koymadığı müddetçe bu işler yürümez. Seyirci değil, gerçekten taraftarsan, şartlar ne olursa olsun gidip biletini alacaksın. Oxford’da geçirdiğim zamanlarda birkaç kere Oxford United’ın maçlarına gitmiştik. Yanılmıyorsam o zamanlar üçüncü ligde oynuyordu ve hiçbir iddiası da yoktu ama her maçı tam dolu olurdu.

Bizim her şeyimiz sonuç odaklı. Takımın bir iddiası yoksa veya olmayacağını düşünüyorsak, hemen hevesimiz kaçıyor. Amerika’da 70 yıldır aynı koltuğa sahip olan beyzbol taraftarları biliyorum. Üstelik bu yılların birçoğunda da takım ligi sonuncu bitiriyordu.

Anadolu takımları demişken, kendi memleketim Giresun’da da durum çok farklı değil. Herkes takımın eski günlerine geri dönmesini istiyor ama küçük bir stadı bile dolduramıyoruz. En başta kendimi eleştireyim. Maçlara gidemeyecek olsam bile, bir kombine alabilirdim diye düşünüyorum. Gerçi bu dönemde, Passo’ya Fenerbahçeli diye kayıt olmuşken, Giresun kombinesi alabilir miydim onu da bilmiyorum.

Fenerbahçe’miz çok zor günlerden geçiyor. Altından kalkılması çok zor bir borç yükü varken, bir de karşımıza çıkan küresel salgın işleri içinden çıkılmaz bir hale getirdi. Bugün her zamankinden daha çok takımın yanında olmalıyız.
İster genç takımlar oynasın, ister yıldızlar (gerçi son yıllarda kâğıt üzerindeki yıldızlardan da pek bir şey göremedik) bütün kombineleri almalıyız. “Başkan bize çilek al, kiraz al” demekle bu işlerin yürümesi mümkün değil. Bir salkım üzüm de biz yetiştirelim. Bir fındık ağcı da biz dikelim.

Dostlar, ben bu sabah Fenerbahçe ve Giresun özelinde yazdım ama diğer takımlar için de durum çok farklı değil. “Kurtar bizi büyük başkan” dönemleri çok gerilerde kaldı. Daha sürdürülebilir, daha tabana yayılmış modellere doğru yol almamız gerekiyor. Kalıcı çözümün yolu da gençleri yetiştirmekten geçiyor.
Tekrar söylüyorum, şartlı sevgi diye bir şey yoktur, onun adı menfaat ilişkisidir.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder