2 Kasım 2020 Pazartesi

Bugün Öğrendim...

Günaydın dostlar…

Depremlerden sonra televizyon programlarında yorum yapan profesör amcalardan bir tanesi, “İzmir’in sahil kesiminin toprak yapısı bina yapmaya çok uygun değildir, hele Bayraklı hiç uygun değildir” dedi. Daha sonra birçok başka amca da bu görüşü tekrarladı.

Bu bilgiyi bugün mü öğrendik? Durum böyleydi de bu binaları neden yaptık? Sorunun cevabının çok net olduğunu bilsek de yine de insanın içinden “Başka yer mi kalmamıştı?” demek geliyor. Sonuçta; kumdan kaleler yapmıyoruz, gerçek insanlar oturuyor bu binaların içinde.


“Toprak yapısı alüvyondur, kum gibi çok kötü bir topraktır” deniliyor. Bunu bile bile insanlar gidip oralara bina yapıyorlar. Onlar yapıyorlar; birileri de onaylıyor, af çıkartıyor. Bornova ve Bayraklı’da bu tip binlerce bina olduğu konuşuluyor.

Bugüne kadar bu durumu bilmiyorduk, bugün öğrendik. Madem öğrendik şimdi ne yapacağız? Bu binaları yıkacak mıyız, güçlendirme çalışması mı yapacağız? Gerçi yıkılan iki binada da güçlendirme çalışması yapılmış, o da ayrı bir konu.

Yıkılan bu binaların ve boşu boşuna yitip giden canların bizler için son uyarı olduğunu düşünüyorum. Allah Baba “Her şeyi bana bırakın” dememiş. Akıl vermiş ki kullanalım diye. Hayvanlar bile nerenin güvenli olup olmadığını çok iyi araştırıyorlar. Yavrularını saklayabilecek bir mağara bulduğu zaman metrekaresine bakmıyor. Güvenli mi, her hangi bir yönden bir tehlike gelir mi, üstüme yıkılır mı gibi konuları süzmeye çalışıyor.

Bizim ülkemizde; kaç kişi binanın statik hesaplarını, mimari planını, inceleyerek ev alıyor? “Mutfağı da büyükmüş, çok fazla da dolabı varmış” diyerek karar veriyoruz. Binanın yapıldığı zemini zaten hiç konuşmayalım.

İstanbul’da ve diğer şehirlerimizde büyük depremler olacağı kesin. Hatta İzmir’de bile. Bir fay kırıldı ama İzmir ve çevresinde büyük depremler yaratabilecek birçok fay hattı var. İki gün sonra bunlardan bir tanesi daha kırıldığında yine Doğanlar Apartmanı’nda yaşadığımız görüntüleri yaşayacağız.

Sadece yirmi binanın çökmesiyle neler yaşandığını gördük. Bir de binlerce, on binlerce binanın çöktüğünü düşünün. Kim kime yardıma gidecek? Televizyon kameraları çöken binalara yardım ekiplerinden daha önce geldi. Öğrendik ki, bu gibi durumlarda en azından yolları açık bırakmalıyız.

Vatandaşlar iyi niyetle ellerinden geleni yapmaya çalıştılar ama bu şekilde davranarak birçok tehlikeli duruma da yol açabilirlerdi. Birçok artçı depremin olduğu bir ortamda yüzlerce insanın enkazın üstüne çıkmasının ne kadar riskli bir durum olduğunu düşünebiliyor musunuz?

Her şeye para bulan devletimiz bir türlü bu evleri güçlendirecek veya yeniden yapacak parayı bulamıyor. Bunun kolay bir iş olmadığının, yıllarca süreceğinin farkındayım. En riskli binalar tespit edilerek, her sene bütçeye bu işler için belli bir miktar para konmalı. Üçüncü Lig takımlarına stat yapmaktan daha önemli bir konu olduğunu düşünüyorum.

Bu konuya çok uzak olmakla beraber, toprağın da bir beton taşıma kapasitesi olabileceğini düşünüyorum. Çok cahilce atıyorsam konunun uzmanlarından özür dilerim. Belki de yıkılan riskli binaların yerleri boş kalmalı. İdare ortaya çıkıp, “Buranın toprak yapısı artık bir binayı daha kaldıracak durumda değil” demeli.

İnşaat aşamasındaki denetimlerin doğru dürüst yapılmadığını görüyoruz ama görülüyor ki, apartmanlarda yaşam başladıktan sonra da bir takım denetimler gerekiyor. Adam kolon mu kesmiş, apartmanı mı büyütmüş, yangın merdivenini kilere mi çevirmiş hiçbir şey belli değil.

“Şiddetli yağmur yağacak vatandaşlarımız her türlü önlemi alsın” gibi lafları pek sevmem. Zavallı vatandaş ne önlem alacak? Yüz yıldır yapılmayan yağmur suyu deşarj sistemlerini mi kuracak? Alt geçitlerin, evlerin, işyerlerinin pasajların, bahçelerin, parkların suyla dolmasını nasıl önleyecek? Diğer afetlerde de durum çok farklı değil. Hele de deprem için kendini bilinçlendirmekten başka yapabileceği hiçbir şey yok.

Şunu kabul edelim ki, insanlar parasız. Oturdukları yerleri güçlendirecek paraları yok. Kesinlikle devletin bu işe el atması gerekiyor. Bir şeyler yapılsa da, çok yetersiz.

Uzun lafın kısası: Takdir-i ilahinin arkasına sığınamayız. İşin gerçeği şudur ki, 97 yıldır bu ülkeyi yönetenler şehirlerimizi depreme hazırlayamadılar. Artık makûs talihimizi değiştirip; zayıf zemin, zayıf bina, zayıf kurtulma şansı sarmalından kurtulmamız gerekiyor.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder