11 Nisan 2021 Pazar

Hiç Sevmiyorum

Günaydın Dostlar,

Sabahın sessizliğinde adalara doğru bakarken okuduğum bir yazıda, dostumuz sevmediği şeyleri tek tek sıralamış. Gördüğünüz gibi sadece yazmıyorum, çok fazla da okuyorum.

Doğal olarak, böyle bir yazı okuduktan sonra ben de sevmediğim şeyleri düşünmeye başladım. Düşündükçe de liste uzadı gitti. Ne kadar çok sevmediğim şey varmış. Sonuçta, ben de melek değilim.



Liste çok kabarık, trafikte ters yöne girenlerden tutun da sıranın önüne geçenlere kadar herkes var. Liste çok kalabalık olduğu için ben bu sabah sadece arkadaş buluşmalarından ve iş seyahatlerinden söz etmek istiyorum. Diğerlerini başka bir sabah yine konuşuruz.

En başta, bekletilmeyi veya insanları bekletmeyi sevmiyorum. Sevmediğim şeylerin listesi kalabalık ama hep kendi tarafıma da yontmuyorum. Sevmediğim şeyleri başkalarına yapmamak için de büyük özen gösteriyorum.

Bekletme konusu küçüklüğümüzden kalma bir yara. Bizim çocukluğumuzda zaman mefhumu yok gibi bir şeydi. Memnuniyetle belirtmek isterim ki, bu konu artık bizim çocukluğumuzdaki kadar kötü değil. İnsanlar daha duyarlı davranmaya başladılar. Hele de gençler bu konuda çok iyiler. Tabii istisnai durumlar var ama bu konuda gerçekten de iyiye gittik. Her konuda da kötüye gidecek değiliz ya.

Sevmediğim bir diğer konu da ‘kısıtlı zamanlı’ buluşmalar. Arkadaşının biri “Akşam buluşalım mı ağabey?” diye sorar, sen de kabul eder gidersin, sonra da “Saat 21.00’de benim başka birine sözüm vardı” deyip kalkmak ister. Buyurun cenaze namazına. Sen beni aramışsın, ben sana değer verip o akşamımı sana ayırmışım, sonra da sen bana “Ben sana sadece 1,5 saat ayırmıştım” demişsin. Kesinlikle bir daha en ufak bir buluşma olmayacağının kanıtı tescillenmiş oldu.

Bazı arkadaşlar, “Bunda bir sorun yok ki” diyecek olsalar da, ben bu durumu saygısızlık ve karşındakine değer vermemek olarak görüyorum. Bazen de, “En azından bir saat ayırdım seni gördüm” diyenler oluyor. Teşekkür ederim lütfettin. Baştan böyle konuşulmadıysa, oraya gelip de “Ben birazdan kalkacağım” demek doğru bir iş değil. Hele de İstanbul gibi bir şehirde, saatlerce yollarda süründükten sonra vardığın bir noktada “Benim de 50 dakikam kaldı” gibi bir şey duymak hiç olmuyor.

Bununla paralele giden bir diğer konu da, buluşacağın arkadaşının hiç tanımadığın birilerini habersizce yanında getirmesidir. İki kişi buluşacaksınızdır, hiç tanımadığın adını bile duymadığın iki de arkadaş getirir, bir anda tek başına kalıp saatlerce onların geçmiş hikâyelerini dinlersin. Birilerini getireceğini keşke bana da söyleseydin ne güzel olurdu. Bu gibi durumlarda bazen de masa sorunu yaşanır. Sen iki kişilik masa ayırtırsın, olursunuz dört kişi; ondan sonra bütün restoranı huzursuz ederek uğraş dur.

Bir diğer konumuz da, seyahatlerde yol arkadaşını yalnız bırakmak. Tabii yine burada başta anlaşmak kuralı geçerlidir. Seyahate gidilir, bütün gün orada burada toplantılar ve ziyaretler yapılır, akşam olunca da yol arkadaşın “Ben Şule ile plan yapmıştım” diyerek seni bırakıp gitmek ister. Olacak iş mi? O zaman söyleseydin de biz de akşam için plan yapsaydık. Bunun tercümesi, ‘ben gidiyorum sen ne yaparsan yap’. Tabii her şehirde plan yapacak arkadaş da olmayabilir. Bu konularda ne biçim felaketlerin kıyısından dönüldü.

Ortamına göre hareket etmeyenleri de sevmiyorum. Her yeri kendi evi veya yedi yıldızlı restoran zanneden tipler var. Hem de çok fazla. Facebook’ta dün akşam şöyle bir paylaşım gördüm. Arkadaşımın biri “Cenaze evinde pilav dağıtılırken karabiber derine düşüp bütün ev halkını rahatsız eden tipler vardır ya” demiş. Tam da bu tiplerden söz ediyorum. Ye pilavını, et duanı ve git evinde sabaha kadar karabiber dök. “Şu anda sırası mı?” diye sorsan, bu arkadaşlar hemen “Ağabey karabiber olmadan yiyemiyorum da” derler.

Başta da söylediğim gibi liste çok uzun. Burada önemli olan konu, doğru düşünüp kendimize yapılmasını sevmediğimiz şeyleri başkasına da yapmamak. Yüzlerce kere iş seyahatine gittim ama hiçbir zaman kendi başıma bir plan yapmadım.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder