Günaydın Dostlar,
İsmi yanlış yazdım
zannetmeyin, doğru yazılışı aynen böyleydi ve bu konuya çok dikkat ederdi.
Sevgili dayımla ilgili
hatırladığım en eski anım bu resim demeyi çok istesem de bu resimle ilgili
hiçbir şey hatırlamıyorum. Sevgili gençler (Sadık ağabey bu resim için çok
teşekkür ederim, dün aramıza katıldığın için de ayrıca mutlu olduk.) böyle bir
yere beni oturttuğunuz için çok sağ olun. Kızlar, bu resim için çok teşekkür
ederim ama bu ilişki yürümeyecek gibi. Ben yazdım, siz 60 yıldır cevap
yazmadınız, ben de daha fazla beklemek istemiyorum. “O zamanlar sosyal medya
yoktu.” diye bahane üretmeyin, yazmak isteyen bugüne kadar bir yol bulurdu.
Beylerbeyi’nde çekilen
bu resim bizim yaz tatillerimizin bir geçeği oldu. Her yaz İstanbul’a gelmeye
can atardık. Herkes “Çakal Dağı’nın tepesinde yaşlı insanlarla sıkılmıyor
musunuz?” dese de biz hiç sıkılmazdık. Anneanne ve dedeyi de sevsek de asıl neden
dayımdı. O bizim ağabeyimiz gibiydi. Büyük bahçede saklambaç oynamaya
bayılırdık. Daha sonraki yıllarda Neşe abla ile tanıştıktan sonra beraber
saklandıklarını da görmedik zannetmeyin. Sık sık da plaja giderdik. Hep beraber
ağaçlara tırmanıp meyve topladığımız da olurdu. Bütün erikleri tişörtümüzün
içine doldurup çok titiz olan anneanneyi kızdırırdık.
Plaj konusu
açıldığında ilk aklıma gelen de Caddebostan Plajı’ndaki günlerimiz oluyor.
Sabahtan akşama kadar orada oturup hiç sıkılmazdık. Hamburgerin olmadığı
yıllarda yediğimiz sosisli sandviçler dünyanın en lezzetli yemekleri gibiydi.
Plajın hemen yanındaki Caddebostan Maksim Gazinosu’nda sahne alan şarkıcıların
provalarını veya sahne çalışmalarını dinlemek de ayrı bir güzellik katıyordu.
Küçüksu Plajı’nda boydan boya göğsümü duvara sürtüp doktorun odasına gittiğimde
de yine yanımda dayım vardı.
“Dayım vardı.” derken
başka kimse yoktu gibi bir anlam da çıkmasın. Dayım sosyal bir insandı. Her
zaman birçok arkadaşı da yanımızda olurdu. Beni de arka koltukta kızlarla
oturturlardı ama çok uslu bir çocuk olduğum için “Ben neden arka koltukta
oturuyorum?” diye bir kere bile şikâyet etmedim.
Plajdan sonra eve
gittiğimizde (her akşam olmasa da) balkonda yemek keyfi başlardı. Mangalda
pişirilen köftelerin bahçeden toplanmış ürünlerle yapılan çoban salatası
eşliğinde boğaz manzaralı bir ortamda yenmesi harikaydı. Balkon güzel de
ağustos ayında bile olsanız Küplüce Mahallesi’nin akşamları soğuk olur, yün
donsuz oturulmaz. Mangal kendi pişirmiyor, birinin ilgilenmesi gerekiyor. Kim
ilgilenecek? Tabii dayım.
Sünnet olduğumda bütün
gün yatağımın başucunda oturan da dayımdı. Ben boş gözlerle etrafa bakarken o
hep yanımdaydı. Benim başıma bu kadar iş gelmişken kadınların ortada göbek
atmasına da sinir olmuştum. Dayım da “Bırak oynasınlar oğlum.” diyordu.
Benim hayatımdaki
birçok ilk de hep dayım vardı. Bu satırları yazarken neden gözlerim doluyorsa. Sevgili
Sinem Öğretmenim bu duygularla ve dolu gözlerle bu kadar oldu. Bugünlük
hataları görme, sonra not kırarsın. Benim ona benzediğimi de herkes bilir. Dün
cami avlusunda (katıldıkları için çok mutlu olduğumuz) sevgili Tülay ablaya,
Bengi ablaya, Çiğdem ablaya ve Mert’e (Müge’cim Galatasaraylı olduğun için seni
yazmadım) anlattığım gibi beni ilk Fenerbahçe maçına da dayım götürmüştü.
Ankara’daki Fenerbahçe-Bursaspor Başbakanlık Kupası maçı, benim hayatımda
gittiğim ilk maçtır.
İlk küfürlerimi de
dayımdan öğrenmiştim ama bu konuyu şimdilik çok yaymayalım, aramızda kalsın.
“Ulan” denilince küfür edildi diyerek fenalaşan bir anneannenin ortamında bana
küfür öğretirdi. Allah’tan bir şeylerin yanlış olduğunu hissettim de bu
çalışmalar çok uzun sürmedi. Siz yine de üzülmeyin, sonradan bütün eksiklerimi
tamamladım.
Dayım son yıllarda iyi
değildi. O kadar çok sorunu vardı ki konuştuğumuz zaman kocaman bir liste
oluşuyordu. Maalesef bu sorunların birçoğunun nedeni de gençlik yıllarından başlayarak
çok uzun bir süre devam eden kötü bir alışkanlıktı. Ben bildim bileli bu
alışkanlık hep vardı. Bırakalı çok uzun yollar geçmiş olsa da ortaya çıkan
hasar hep onunla beraber yaşadı. İbrahim Bey, bu son satırı sizin ve bu
alışkanlıktaki diğer sevdiklerim için yazdım.
Dayımın çok hassas bir
dengesi vardı ve o dengeyi nasıl koruyacağını da en iyi kendisi biliyordu.
Hangi ilacı ne zaman alması gerektiğini ve ne kadar alacağını çok güzel
ayarlardı. Değişen değerlere göre çok uzun yıllar dengede kalmayı başardı.
Bunun en büyük nedenlerinden biri de kendi vücudunu çok iyi tanımasıydı.
Kendini çok iyi
tanıdığı için son günün geldiğini de çok iyi biliyordu. Aramızdan ayrılırken o
kadar sakince, o kadar vedalaşarak ayrıldı ki hepimizin içinde garip bir
burukluk kaldı. Birçok insan bakkala giderken daha büyük bir olay yaratıyor.
Sabah kalktığımda sabaha karşı bir sosyal platform ortamında yazılmış “Allah’a
emanet olun.” paylaşımını gördüm. Bu ortamlarda benden daha aktifti. Mesaj çok
net olsa da ben o şekilde algılamak istemedim. Sorunları çok artmış olsa da
yakın zamanda bir ayrılık yaşayacağımıza hiç inanmıyorduk.
Sosyal platformdaki
mesajından sonra sabah saat 8,49’da aile WhatsApp grubuna “Ben hiç iyi
değilim.” diye son mesajını yazdı. Ben hemen cevap yazsam da bir daha cevap
gelmedi. Durum çok netti, dostlarıyla, ailesiyle, herkesle vedalaşmıştı ve
artık başka bir şey yazacak hali yoktu. Daha sonra hastanede bir aya yakın bir
süredir onunla ilgilenen arkadaşlarla da vedalaştığını öğrendik. Bir parantez
de Göztepe Süleyman Yalçın Hastanesi’ndeki çalışanlar için açmak istiyorum.
Sevgili doktorlar, hemşireler ve diğer bütün çalışanlar (aynı Soyak Residence
ortamında olduğu gibi) dayımla adeta kendi aile büyükleriymiş gibi
ilgilendiler. Hepsinden Allah razı olsun.
Hastaneye vardığımda
durum beklediğimiz gibiydi. Her zaman dayımın her sorununu çözmeye çalışan
sevgili Ebru ve Tolga kapıda, doktorlar odanın içindeydi. Son bir çaba sonuç
vermedi ve çok sevdiği Cumhuriyet’in bayramında sessizce araladığı kapıdan
sessizce sonsuzluğa yürüdü. Gürültü çıkmasın diye kapatmadığı kapıdan
gözyaşlarıyla arkasından bakmak da bize kaldı.
Bu vesile ile bütün bu süreçte yanımızda olan ve iğneden ipliğe kadar her detayın peşinde koşan büyük Soyak Residence Ailesi’ne, Ebru’nun artık ailemizin bir parçası olmuş bütün arkadaşlarına, bütün akraba ve dostlarımıza ve yıllardır dayımla yaşayıp her ihtiyacına yetişmeye çalışan bütün arkadaşlara kalpten çok teşekkür ediyoruz. Son dakikaya kadar her zaman yanımızdaydılar. Hem çok iyi niyetliler hem de çok becerikliler. Sevgili Aylin ve Nazlı son saniyede gazete ilanını yoktan var ettiniz, sağ olun. Bazen insan çok iyi niyetli olsa da işi sonlandırma yönü eksik kalır ama burada ne çayın eksik kalıyor (Çaylar için de ayrıca teşekkür ederim.) ne de işler.
Ben dayıma benzediğim
için bütün hayatım boyunca mutlu oldum, onu çok özleyeceğim. Umarım gençlik
yıllarının geçtiği Beylerbeyi’nde mutlu ve huzurludur. Mekânın cennet olsun,
her zaman çocuk ruhlu ve hiç büyümek istemeyen dayım.
Başsağlığı dileklerini
her ortamda ileten, camide ve/veya mezarlıkta bizle birlikte olan, duamıza
katılan ve yakın, uzak birçok yerden gelen bütün dostlarımıza çok teşekkür
ederiz.
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…

Günaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya veya Emin Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
Başınız sağolsun Emin Bey. O kadar güzel anlatmışsınız ki, aileden birini kaybetmiş gibi üzüldük. Diğer yandan böyle güzel hatırlanmak herkese nasip olmaz, gerçekten iyi bir insanmış Attila Bey. Toprağı bol olsun.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, dostlar sağ olsun.
SilEmin Bey, yazdıklarınızı okurken kendi dayılarımı hatırladım. Hepsinin mekanı cennet olsun, ben de onları çok özlüyorum. Geçmiş yılların en güzel anılarıdır dayılar. Tekrar başınız sağolsun
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, bütün kaybettiklerimizin mekanı cennet olsun.
SilEmin bey başınız sağolsun Dayınızın mekanı cennet olsun. Geride kalanlara Rabbim güç versin...
YanıtlaSil