1 Ocak 2015 Perşembe

Sen de Başını Alıp Gitme Ne Olur...

Her zaman yıllar biterken kullandığımız cümleyi bir kere daha kullanalım. “Acısıyla, tatlısıyla bir yıl daha geride kaldı.” Bu sabah, yeni yılın ilk ışıklarında tatlı, özel ve güzel yönlerini kendime saklayıp, kaybettiklerimizden söz etmek istiyorum.

İleriye doğru baktığım zaman (her şeye rağmen) karamsar değilim, mutsuz da değilim, Allah’a şükür keyfim de çok yerinde ama nedenini bilmesem de gözümün önünde hep gidenler var. “Sabah sabah neden ilk günden bu konular aklına geldi?” diyorsanız, cevabı çok net. Bir yay burcuna “Neden?” diye sorulmaz. O an içinden öyle gelmiştir.
 
Doğal olarak bu sabahki hislerimin en önemli nedeni, sevgili Burhan’ın acısının çok taze ve çok yakın olmasıdır. Burhan’ı kaybetmenin derin üzüntüsü, son 15 gündür sık sık bana diğer kaybettiklerimi hatırlatıyor. Başta sevgili Neşe abla olmak üzere bütün kaybettiklerimizin mekânı cennet olsun.
Burhan ile ilgili yazımdan sonra, birçok kişi bana, “Gerçekten seni hastanede ziyarete geldi mi?” diye sordu. Evet geldi. Burhan, böyle bir insandı. En zor anında bile zarifliğinden bir gram bir şey kaybetmeyen vefalı, düşünceli ve çok fazla örneği olmayan bir insandı.

İçi, dışı güzel insanlardan bahsederken Beşiktaş kulübüne yıllarca başkanlık yapmış çok özel bir insan olan Süleyman Seba’dan bahsetmeden geçemeyiz. Taraflı tarafsız herkesin gönlünde taht kurmuş tam bir beyefendi. Sevgili Burhan gibi o da “Kaliteli insan nasıl olur?” sözünün sözlük karşılığıdır. Beşiktaş’ın her zaman onursal başkanı olarak kalacaktır. Umarım bugünün kibirli ve ben odaklı yöneticileri Seba’dan bir gram bir ders almayı başarabilirler.

İyiler hep mi erken gider? Gidiyorlar vallahi. Melek gibi bir insan sevgili Arcan Güner’i de elim bir trafik kazası sonucu kaybettik. Ankara’da, yapıldığı günden beri almadık insan bırakmayan o meşhur kavşak, Arcan’ı da aldı bizden. CCI’dan ayrılmadan bir süre önce beni ziyarete gelmişti. Güler yüzünden, iyi niyetli bakışlarından hiçbir şey eksilmemişti. Ben de onu gördüğüme çok memnun olmuştum ama artık Arcan’da anılarımızda yaşayacak.

Sevgili Ömer Lütfü Erim, namı değer Ömer ağabeyimizi de kaybettik. Bilgili, disiplinli, ileriyi düşünen hiçbir zaman yeri dolmayacak bir insandı. Gümrük Müşavirlerinin bir numarası, duayen sözcüğünün tam karşılığı, herkesten saygı gören çok özel bir insandı. Birçok sağlık sorunu olmasına rağmen giyimine kuşamına her zaman dikkat eden ayrı bir kalite seviyesinde yaşayan bir beyefendiydi.

Ömer ağabeyi kaybetmemizin üzerinden bir hafta geçmeden sevgili ağabeyimiz Yılmaz İsmailoğlu’da vefat etti. İkisinin de mekânları cennet olsun.
Çok sinemaya gitmem ama bu sabah aklıma gelen isimlerden biri de, Robin Williams. Mork & Mindy yıllarından başlayarak günümüze kadar uzanan 40 yıllık bir sanat yolu. Sanatçı yanını ve zeki esprilerini hiçbir zaman unutmam mümkün değil. Amerika’da çalışırken bana, “Senin konuşma ve espri yapma tarzın Robin Williams’a benziyor.” derlerdi. Bu nedenle de onun bende ayrı bir yeri vardır.

Amerika’dan söz etmişken geçen yıl kaybettiğimiz James Garner aklıma geldi. Çocukluğumuzda sık sık karşımıza çıkan bir dizi de oynadığını çok iyi hatırlıyorum. Daha sonraki yıllarda da The Notebook gibi birçok filmde ve dizide oynadı.
Sıcak bir Ağustos sabahında Ateş Böceği Yalçın Otağı’da hakkın rahmetine kavuştu. Birçoğunuzun yaşı tutmaz ama yıllarca bu ülkenin televizyonlarında karşımıza çıkan bir komedi ikilisinin önemli bir parçasıydı. Onun da mekânı cennet olsun.
Rahmetli Sadri Alışık’ın yine kendi gibi sanatçı olan eşi Çolpan İlhan’ı da kaybettik geçen yıl. Uzun süre sinemaya emek vermiş, birçok filmde oynamış önemli bir isimdi.

Sinema deyince, iki sinema emekçisinden söz etmeden olmaz. Sevgili Altan Günbay ve Süheyl Eğriboz. Yüzlerce filmde oynayan bu iki emekçi de geçen sene kaybettiklerimiz arasında. Kötü adam Süheyl artık kötü değil. Sadece çok yorgun...

Bizim yaştaki erkekler için “Parçala Behçet” filmi alfabe gibi bir şeydir. O filmin başrol oyuncusu Behçet Nacar’da aramızda değil artık.
Aylarca komada kalan Berkin Elvan’ı da 2014’ün ilk aylarında kaybettik. O artık hepimizin oğluydu. Onu ekmek almaya annesi değil, biz hepimiz göndermiştik.

Berkin Elvan’ın ve diğer bütün çocukların acısı yüreğimizde dururken bir de üstüne minik Pamir’in havuza düşmesi hepimizi derinden sarstı. Minik meleğin arkasından ailesi ve diğer konularda söylemediklerini bırakmayanları da Allah’a havale ediyorum.
Herkes gibi onun da seveni vardır, sevmeyeni vardır ama artık Murat Göğebakan’da yok artık. Ciguli’den Binnaz şarkısı da artık sadece tozlu arşivlerin minik bir köşesinde kaldı.

Yazar, Gabriel Garcia Marquez çok önemli bir kayıptır. Nobel ödülü de almış, kitap okumayı sevenlerin yakından tanıdığı usta bir yazarı kaybettik.
İlk kültür bakanımız Talat Halman’da defalarca Amerika’ya gelmiş, yakından tanıdığımız, sohbetlerine doyum olmayan değerli bir insandı.

Ne yazık ki liste bu kadar kısa değil. Eminim bu sabah aklıma gelmeyen yüzlerce isim vardır. Bana şu veya bu şekilde dokunan isimleri bir kere daha anmak istedim. Hepsinin mekânı cennet olsun. 2015’in üzülmekten daha çok güleceğimiz bir yıl olması hepimizin en büyük arzusu.
2015 öyle bir yıl olsun ki, geriye dönüp baktığımız zaman, “Hayatımın en iyisiydi.” diyebilelim. Yeni yıl size şunu getirsin, bunu getirsin diye bir sıralama yapmayacağım. Her ne istiyorsanız onu getirsin. İlk başta da Emin’e getirsin. Çabuk getirsin…

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder