29 Ocak 2015 Perşembe

Sweetmans Road...

Günaydın dostlar…

Güncel haberlerden artık hepimiz yorulduk ve hepsini ezberledik. Gelin bu güzel perşembe sabahında sizleri eskilere, Sweetmans Road’a götüreyim.  Siz, “Orası da neresi kardeşim?” diye sormadan ben hemen anlatayım.
Sweetmans Road, benim Oxford’da okula giderken yaşadığım sokağın ismi. Daha önce de belirtmiştim, herkes beni Amerika’ya gitti zanneder ama ben aslında ilk Oxford’a gitmiştim. Yenişehir Koleji gibi İngilizce ağırlıklı eğitim veren bir okuldan hiçbir şey öğrenmeden çıkmayı başarabildiğim için, biraz İngilizce öğrenmem gerekiyordu.


Niyetim de İngiltere’de üniversiteye gitmekti ama sonradan Amerika işi çıkınca İngiltere’den vazgeçmiştim. İyi ki de vazgeçmişim, hayatımda verdiğim en doğru kararlardan biri olmuş. Oxford’da bir lisan okuluna kaydımı yaptırmıştım, kalmak için de "aile yanı" seçeneğini seçmiştim. Komiktir bu hayat, kimsenin evinde kalmayı sevmeyen Emin, gitti İngiliz bir ailenin yanında kaldı.

Aslında düşündüğünüz zaman 17 yaşında bir çocuğu hiç tanımadığı bir ortamda, hiç bilmedikleri bir ailenin yanına yollamak çok da kolay bir iş değil. Bizimkiler iyi cesaret etmişler.

Oxford’a gidildi, kayıt yaptırıldı ve Sweetmans Road’daki ailenin yanına doğru yola çıkıldı. Taksi gitti de gitti. “Ulan Emin sıçtın, burası cehennemin dibi” dediğimi çok iyi hatırlıyorum. Babam ile beraber gitmiştik. Kısa bir sohbetten sonra, babam aynı taksi ile 15-20 dakika sonra geri döndü. Bir anda hiç tanımadığım bir evde armut gibi kaldım. Hani insanda “Ulan ben burada ne yapıyorum?” duygusu oluşur ya, işte bende de ondan vardı.
Ailenin iki küçük çocuğu vardı ama onlar ben gittiğimde okuldalardı. On kelimelik İngilizcemle, toplasan beş tane cümle kurabilecek lisanımla 35 yaşlarında bir çift ile baş başa kalakaldım.
Bir müddet sonra da; evde bir öğrencinin daha kaldığını, adının Sami olduğunu ve Ermeni asıllı, Lübnan’da yaşayan biri olduğunu öğrendim. Bir gün önce çocuğa, “Türkiye’den bir öğrenci gelecek.” demişler, o da “I hate Turks.” demiş…

Durumu özetlersek; ilk günkü tablomuz da, iki gram İngilizce bilmeyen Emin, cehennemin dibinde bir ev ve yan odasında Türklerden nefret eden bir Sami. Hadi bakalım hayırlısı. Bu arada hemen belirteyim, sonraki günlerde Sami ile büyük dost olduk. Beraber kavgalar da ettik, seyahatlere de gittik, her türlü eğlenceyi, sıkıntıyı da yaşadık. Birçok insana değişmeyeceğim çok mert ve iyi bir çocuktu.

Ben Amerika’ya gittikten sonra yıllarca temas halindeydik ama sonra yaşamın parametreleri herkesi kendi yoluna doğru itti ve irtibatımız yavaş yavaş koptu. Şimdiki sosyal platformlar olsa eminim halen görüşüyor olurduk.
Dediğim gibi, Sami sorun değildi, sorun Sweetmans Road diyebilmekti. Her zaman otobüsle gelip gidiyorduk ama bazen son otobüs saatini kaçırdığımız için taksiye de binmek zorunda kalabiliyorduk.
Taksiye bindik binmesine ama gideceğimiz sokağın adını söyleyebilmek büyük bir sorundu. Sivitmens Rood diyom ama adam öküzcük gibi bakıyor. Her türlü aksanımla yetmiş çeşit söylemeye çalışıyorum ama anlaması mümkün değil. En sonunda, taksicilere göstermk için  yazılı bir kâğıdı yanımda taşımaya başlamıştım.

Bir müddet sonra biz de onlar gibi sıvıtmıns rood demeyi öğrendik de kâbus bitti. O zaman anladım ki; sadece kelimeleri, cümleleri öğrenmek değil, onların konuştuğunu anlayıp, onların anlayabileceği şekilde geri konuşabilmek de gerekiyor.

Aile yanında yaşamak zor oldu ama çok kısa sürede iyi İngilizce öğrenmem açısından da çok faydalı oldu. Yaşadığım yerin şehre uzak olması, şehirdeki Anadolu çocukları ile çok fazla takılamama neden oluyordu, bu da evdeki, sokaktaki insanlarla samimiyetimi arttırıp İngilizcemi geliştirmemi sağladı.
Oxford anıları bitmez. Bir seneye çok fazla şey sıkıştırdık ve oldukça iyi bir seviyede İngilizce öğrenmiş olarak, Amerika’nın yolunu tuttuk. Yine bir sabah aklıma gelirse, o günlerden bir şeyler daha yazmaya çalışırım.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder