29 Haziran 2016 Çarşamba

Karanlık İstanbul...

Günaydın dostlar…

Çok kötü bir geceden sonra zor bir sabaha uyandık. Amerikan Konsolosluğu ne zaman bir açıklama yapsa 24 saat geçmeden muhakkak bir terör saldırısı yaşıyoruz.
Amerikalılara sorduğunuz zaman, “Biz bu bilgileri Türk yetkililerden alıyoruz” diyorlar. Bu bilgi bizimkilerden geliyorsa, böyle bir bilginin ışığı altında havaalanı gibi önemli ve kalabalık noktalarda güvenlik önlemlerinin biraz daha arttırılması gerekmez miydi?


Herkes aynı soruyu soruyor. “Bu kadar korunaklı bir noktaya bu teröristler nasıl girdi?”. Dostlar, havaalanları korunaklı filan değil. İsteyen herkes, tesadüfen havaalanı bahçe kapısında yakalanmazsa bu noktalara kadar girebilir.

Ne yazık ki işin doğasından dolayı havaalanı bahçesine giren her aracı aramak mümkün değil. Bunu yapmaya kalksalar araç kuyrukları İzmit’e kadar uzanır. Hepimiz söylenir, şikâyet ederiz. Hemen şunu da belirteyim; dünyanın hiçbir yerinde de böyle bir uygulama yok. Her gün yüz binlerce insanın girdiği bir kapıda böyle bir uygulama yapamazsınız.

Ne yapabilirsiniz? Şu anda da yapıldığı gibi şüphelendiğiniz araçları ve/veya bir istihbarat aldığınız araçları arayabilirsiniz. Ek olarak ne yapabilirsiniz? Bu gibi hassas günlerde bu tip aramaların sıklığını biraz daha arttırabilirsiniz.
Savaş yıllarında Irak’a gittiğimiz dönemlerde, havaalanı araması binanın çok dışında, bahçe girişinde başlıyordu ve çok uzun sürüyordu. O günlerde günde 1-2 uçak gelip gittiği için bu durum çok fazla sorun yaratmıyordu ama eminim bugünlerde onlar da bu uygulamadan vazgeçmişlerdir.
Bahçe kapısından yakalanmadan geçenler, başka hiçbir engelle karşılaşmadan bina girişlerindeki arama noktalarına kadar gidebilirler. Bu hainler de aynen onu yapmışlar. Arama noktasına kadar girip orada ateş açmaya başlamışlar. Yaşanan kayıpların birçoğu da bu noktalarda gerçekleşmiş.

Bilmiyorum doğru mu ama otoparkta da bir patlama olduğundan söz ediliyor. Otoparklar zaten tamamen Allah’a emanet. İşlerin sorunsuz bir şekilde yürüyebilmesi için, başka da şansımız yok. Evimize hırsız girdiğinde benim kızlar, kapıyı üreten firma yetkilisine, “Hiçbir hırsızın giremeyeceği bir kapı üretilemez mi?” diye sormuşlardı. Adamcağız da, “Tabi ki üretilebilir ama o zaman siz de giremezsiniz” demişti. İşte işin püf noktası da bu noktada kilitleniyor.

“Ben çok sorun yaşamadan, saatlerce sıralarda beklemeden içeriye girebileyim ama teröristler giremesin” dediğimiz zaman hiçbir zaman eşitlenmesi mümkün olmayan bir denklem yaratmış oluyorsunuz.
Sorumluluğu başka bir gruba yüklemek istemiyorum ama taksici arkadaşların da sokaktaki insanlara göre daha uyanık olmaları gerektiğine inanıyorum. Bu işin doğası bunu gerektiriyor. Nasıl ki bir polis, bir güvenlik uzmanı, bir bekçi benden daha uyanık olmak zorundaysa, taksiciler de aynı şekilde olmak durumundalar diye düşünüyorum.

Ekmek parası peşinde koşan insanların, bir de “kim terörist, kim değil” oyunu oynamalarının çok kolay olmadığını çok iyi biliyorum ama gün içinde binlerce çeşit insanla uğraşan insanların bu konu da benden daha başarılı bir uzman olacaklarına inanıyorum.

Şu anda detaylarını bilemiyorum ama güvenlik kuvvetleri ile yapılacak gizli bir anlaşma neticesinde şüphelendikleri yolcuların bir şekilde aranmalarını sağlayabilirler.

Dostlarım, zor günlerden geçiyoruz. Terör örgütlerinin köşe kapmaca oynadığı topraklarda, her sokağa çıkışımız bir kumar. İster havaalanı olsun, ister alışveriş merkezi, ister başka bir yer; kalabalık yerler her zaman terör örgütleri için cazibe merkezi olmuşlardır.
Peki, ne yapacağız? Mutsuzuz, üzüntülüyüz ama korkup evlerimize sinemeyiz. Bu günler, cesur olma, birlik olma günleridir. Bu acılar elbet bir gün bitecek. Bugün İstanbul çok karanlık, çok üzgün bir sabaha uyandı. Son çıkışı olduğunu bilmeyen insanlar yine evine dönemedi.

Yüzlerce evde yine acı var, gözyaşı var, ağlayan çocuklar var. Allah bir daha böyle acı günler göstermesin. Kaybettiğimiz bütün kardeşlerimizin mekânı cennet olsun…
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder