30 Haziran 2015 Salı

Adamına Göre Muamele...

Günaydın dostlar.

Neredeyse senenin ortasına geldik ama halen Survivor bitmedi. Daha doğrusu bitemedi. Dün akşam yine ekranlarda saatler boyunca Survivor vardı. Bu sabah yine Survivor üzerinden bir şeyler yazacağım ama konumuzun asıl amacı ıssız ada da yaşam değil.
Her oyunun kendine göre bir kuralı var. Futbol maçlarının da bir kuralı var, iş hayatının da kuralları var. Siz de bu kurallara uyduğunuz müddetçe ve de oyunun ortasında kurallar değişmediği ve adamına göre muamele yapılmadığı sürece hiçbir sorun yok.

Peki, sorun ne zaman başlıyor? Sorun Ahmet’e, Mehmet’e göre oyunun ortasında kuralları değiştirmeye başladığınız zaman başlıyor.



Bugün iş yerlerinde ki mutsuzluğun en büyük nedenlerinden biri, adamına göre değişen kurallardır.
Aynı şeyi Acun amca da yapıyor. Kalan yarışmacılara göre ve reyting kaygısına göre her hafta yeni kurallar icat ediyor. Bir takımın daha hızlı, öbür takımın daha güçlü olduğunu biliyor ona göre haftalık oyunları ayarlıyor. Hızlı olan takımın kazanmasını istiyorsa o hafta hıza dayalı bir oyun açıklıyor.

Her hafta konsey kuralları da değişiyor. Bir gün birden çıkıyor ortaya, “Bu gün kazanan oyuncu doğrudan Kıbrıs’a gidecek” diyor veya “Halk oylamasının şeklini değiştirdik” diye bir açıklama yapıyor.
Hiçbir şaibeye yer vermemek için daha Survivor başlamadan ilk günden itibaren son güne kadar oynanacak bütün oyunlar belirlenmeli ve herkese açıklanmalıdır. Ondan sonra da kim giderse gitsin oyun programı hiç değiştirilmeden uygulanmalıdır. Hıza dayalı, güce dayalı, hafızaya dayalı, soğukkanlılığa dayalı, bunların beraberliğine dayalı çeşit çeşit oyun var ve bu durum gayet normal ama bunların sırası baştan belirlenmeli.  Her hafta kalan insanlara veya azalan takımlara göre açıklanan oyunlar adalet duygusu getirmez. Tamam sen reyting derdindesin ama orada da aylarca çok zor şartlarda bir şeyler yapmaya çalışan insanlar ve bunların aileleri, dostları, arkadaşları var.
Televizyon programlarında böyle de iş yerlerinde durum farklı mı? Hiç değil. Aynı sorunlar orada da mevcut. İnsanları en çok mutsuz eden şeylerin başında, “yapılan işlerin adil olmadığı” duygusu geliyor. Bunun bir kısmı dedikoduya dayalı gerçeklik payı olmayan mutsuzluklar olsa da, çok büyük bir kısmı gerçek durumlardan ve adamına göre yapılan muamelelerden ortaya çıkıyor.

İster iş yeri ortamı olsun, ister aile ortamı, ister arkadaşlık ortamı, isterseniz de ülke ortamı. Adalet hissinin toplumların ortak yaşamındaki en önemli parametrelerden biri olduğunu düşünüyorum. Bugün ülkemizdeki mutsuzluğun en büyük nedenlerinden biri adalet hissinin kaybolmasıdır. Ayrıca sadece hukuksal parametrelerden bahsetmiyorum. “Adalet” kelimesinin gelir dağılımından tutun da, insan ilişkilerine kadar çok çeşitli boyutları var.

Yaptığınız iş veya taşıdığınız sorumluluk ne olursa olsun, adaletli davranmak herkes için bir yaşam şekli olmalıdır. İş yerinde biri bir şey ister yapılmaz ama iki gün sonra bir bakarsınız ki, “hayatta yapılamaz” denilen şey, yeterlilikleri ilk geri çevrilen insan kadar bile olmayan başka bir insan için yapılmış. Buyurun cenaze namazına. Böyle bir durumdan sonra kaybolan adalet duygusunu 10 sene uğraşsanız yerine geri koyamazsınız.
Yapılan her iş, sorgulandığında mantıklı ve adil bir şekilde açıklanabilir durum da olmalı. “Ben yaptım oldu” zihniyeti her ne kadar kısa vade de bir takım yararlar sağlıyor gibi görünse de, uzun vade de büyük zararlar getirir.

İster Survivor ortamı, ister şirket ortamı, ister ülke ortamı olsun, adalet duygusunun kaybolmamasını sağlamak en büyük hedeflerimizden biri olmalıdır.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder