5 Ekim 2015 Pazartesi

Burj Halife

Günaydın Dostlar,

Burj Halife dünyanın en yüksek binalarından bir tanesi. Nerede bu gereksiz bina? Doğru tahmin ettiniz, diğer gereksiz her şey gibi bu bina da Dubai’de. Ben ziyaret ettiğim zaman ismi Burj Dubai idi ama sonradan ne olduysa adını Burj Halife yapmışlar. Çok yakında da Burj Rashid’e çevirirler.


Hemen baştan belirteyim, ben Dubai’yi beğenmedim. Bir tarafta dünyanın en yüksek binası, diğer tarafta dünyanın en lüks oteli, biraz ilerde en büyük alışveriş merkezi ama ortada bir ruh yok. Dünyanın en büyük ve en pahalı binalarını oraya dikmekle bir ruh sağlayamıyorsun. Diktiğin bina, oranın yaşanmışlığına ve ortak paylaşımına uygun bir yapı olmalı. Sanki Avrupa’nın veya Amerika’nın böğründen bir şeyleri alıp, getirip Dubai’ye dikmişsin gibi sırıtıyor.
Dubai’de her şey var ama ruh yok. Parayla “takım ruhu” satın alamıyorsun. Bu işin parayla olamayacağını sevgili Arap şeyhleri bir türlü anlayamadı. Onlar anlayamadı da bizimkiler anladı mı? Bizimkiler de anlayamadı. Halen sağdan soldan (büyük paralar vererek) oyuncu getirerek bir takım ruhu yaratacaklarını sanıyorlar. Türkiye’nin bir ex-pat cenneti olması da ayrı bir konu.

Örnek olarak, Fenerbahçe’nin şu anda içinde bulunduğu durum, bu düşünce tarzının en canlı şeklidir. Otuz senelik bir binayı Hollanda’dan söküp, getirip Kadıköy’ün ortasına diksen olur mu? Çevresine uyum sağlayabilir mi? Binalar gibi oyuncular da uyum sağlayamıyor. “Uçan Hollandalı” diye getiriyorsun, buraya gelince yürüyemeyen Orta Doğuluya dönüyor. Düşünüyorum da buraya Hollanda’dan gelen inekler de bunalıma girip süt verememişlerdi.

Her şeyi satın alabiliyorsun ama “takım ruhu” denilen şey parayla alınamıyor. Büyümesi ve gelişmesi için de bir zaman geçmesi gerekiyor. Konu her ne olursa olsun, dünyanın en başarılı insanlarını da bir araya getirsen bir anda takım olamıyorlar. Para için buralara gelen insan oyununu da para için oynuyor, takım için değil. Bireysel yetenekler, bir takım olduğu ortamlarda tek başına bir işe yaramıyor. Bireysel yetenekleri ortak bir ruh içinde harmanlamak da yöneticilerin görevidir.
Amerika’da yaşadığım yıllarda iyi bir baseball seyircisiydim. Aynen burada olduğu gibi New York şehrinin takımı da büyük paralar harcar, en büyük yıldızları alırdı ama genelde de şampiyon olamazdı. Neden? Çünkü bir türlü takım olamıyorlardı. Herkes kendine oynuyordu ama takım yol alamıyordu.

İş ortamında da durum çok farklı değil. Kendine değer katmayan hiçbir işi yapmak istemeyen yeni nesil çocuklar, takım ruhunun gittikçe yok olmasına neden oluyorlar. Bütün okul hayatı boyunca bireysel savaşların içinde olan öğrenciler, iş hayatına girip de “Kendinden çok takımı düşün.” görüşüyle karşı karşıya kaldıkları zaman, hayatlarının en büyük kültür şokunu yaşıyorlar.

Düşünün ki çocuk bütün hayatı boyunca sınıf birincisi olamaya odaklanmış ama şimdi birden, “Kendini boş ver, bütün sınıf başarılı olsun.” diyoruz. Ortamındaki herkesi kendine rakip gören çocukların bir anda takım oyununa dönmesi imkânsız gibi bir şey.

Benim için, “ruh” konusu çok önemli. Ben ruhu olmayan restorana bile gitmek istemem. Kafeterya gibi ortamları da hiç sevmem. Büyük olsun, küçük olsun hiç önemli değil ama bir ruhu olsun. Bina yapmakla, en iyi oyuncuyu transfer etmekle veya en iyi elemanı işe almakla takım ruhu oluşturamazsın. Takım ruhu denilen şeyin arkası da dolu olmalı. Ben de sabaha kadar “Biz çok iyi bir takımız.” diye bağırabilirim ama içi boş söylemlerle bir yere varamayız.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

1 yorum: