8 Mart 2016 Salı

El Duşu Kırılmış...

Günaydın dostlar…

Markanın servisinden gelen amca, “el duşu kırılmış” şeklinde bir uzman görüş bildirdiğinde, ben de “iyi ki söyledin” demek istedim ama sonra vazgeçtim.
“A öylemi, ne yapmamız gerekiyor o zaman?” şeklinde bir şey çıktı ağzımdan. Uzman amca da, “değişmesi gerekiyor ağabey” diye cevap verdi. Doğal olarak ben de, “tamam değiştir o zaman” dedim; o da değiştirip, parasını alıp gitti.


Keşke bu kadar basit olsaydı. O zaman, bu sabah yazısı da tam da buralarda bir yerde bitmiş olurdu ama ne yazık ki hayat bu kadar basit değil.

Medeni bir insan olarak, ben de bu tip işler için servis çağırılması gerektiğini iyi bilenlerdenim. Cuma günü aradım ve Pazartesi öğleden sonrası için randevu aldım. Telefondaki nazik sesli teyze, “Pazartesi öğleden sonra orada olacaklar, sizin için uygun mudur?” diye sordu. “Evet, uygundur teyzeciğim” dedim ve randevu işi halledilmiş oldu.

Uzman amca, rüyasında beni görmüş olacak ki, sabah saat 9.00’da aradı. “Ağabey servis çağırmışın, ben 10 dakika sonra orada olacağım” diye. Ulan, öğleden sonra dememiş miydiniz? Daha horozlar ötmeden, ben yün donumu bile giymemişken, ne arıyorsunuz? Ben tesadüfen evde olmasam, Allah bilir “biz geldik ağabey, sen yoktun” diyecekler. Buradan bütün servislere bir duyuru yapmak istiyorum; Suadiye’de saat 9.00’da öğlen olmuyor.
Lafı uzatmayalım, bizim amca 9.10 gibi zili çaldı. Açtım kapıyı, banyoya götürdüm; iki dakika sonra yine zil çaldı. Gittim açtım, bu sefer de gelen yardımcısıymış. Baktılar ve “el duşu kırılmış, değişmesi lazım” dediler. Benim onayımı takiben çırak minibüse el duşu almaya gitti.
10 dakika sonra zil çaldı ve bizim yardımcı elinde 3 adet duş ile geldi. Geldi ama uzman arkadaş mutlu değil. “Onlar değil, onlar değil” dedi ve el duşlarının aracın içinde nerede olduğunu bir kere daha tarif etti.

Çocukcağız, bir kere daha gitti, bir kez daha zili çaldı geldi ama bir kez daha duşları yanlış getirdi. Çocukla bir yere varamayacağını anlayan bizim uzman amca, bu sefer kendi gitmeye karar verdi. Bir kere daha zil çaldı. Emin, bir kere daha kapıyı açtı ama neyse bu sefer doğru duşlar gelmişti. Kolay değil, ne de olsa işin uzmanı gitti aşağıya.

Neyse taktılar, ettiler, paralarını alıp gittiler. Adamların arkasından tam etrafı havalandırıyordum ki, yine zil çaldı. Doğru tahmin ettiniz, yine bizim yardımcı uzman. Çocuğa, “Yine ne oldu?” diye sorduğumda, bir zıkkımı benim banyomda unuttuklarını söyledi. Bu gibi durumlarda genelde iki şık vardır. Ya o zıkkımı alıp yardımcı uzmanın kafasına indireceksin, ya da “A öylemi, git al canım” diyeceksin. Başka bir ihtimal yok.
İlk şık çok cazip gelmesine rağmen, ben yine de şeytana uymadım. Ben de gidip getirebilirdim ama çocuk gitti kendisi aldı. Tabi ki her geliş gidişlerinde de, bir de kapıda galoş giyme çıkarma merasimi yaşanıyor.
Neyse, zıkkımını da aldı gitti sonunda, diye düşünürken bir kere daha zil çaldı. Ayıptır söylemesi bu durumda üçüncü bir şık ortaya çıktı. Artık aleti elinden alıp kafasına vurmak, hiç cazip gelmemeye başladı. Beynim başka çözümler üretmeye başladı.

Bu düşüncelerle kapıya doğru yöneldim ve kapıyı açtığımda karşımda sucuyu gördüm. Karşımda, her zaman kibar ve nazik sucu amcayı görünce, fikirlerim bir anda değişiverdi. Zaten son defa kapı çaldığında, karşıma sucu amca değil de, bizim uzman yardımcısı çıkmış olsaydı; sizler şu anda bu yazı yerine gazeteleri okuyor olurdunuz.

Emin’in Notu: Şansınızı zorlamayın, kimsenin zilini çok fazla çalmayın.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder