24 Mart 2016 Perşembe

Her İşin İçindeyiz...

Günaydın dostlar…

Hayatının yarısına yakın bir kısmını Amerika’da yaşamış bir insan olarak savcı amcanın bugünlerde şokta olduğunu düşünüyorum. Şokta olduğu için bizimkilerin yazılarına laf yetiştirmeye de başladı. Çok yakında; savcı amca Fenerbahçeli mi yoksa Galatasaraylı mı tartışmaları da başlar.
Bizim karizmatik savcının ismi, Preet Bharara. Amerika’nın en meşhur savcılarından biri olarak tanınıyor. Bilhassa da para işlerindeki sakatlıklara bakıyor. Bugüne kadar hep yüksek profilli ve medya ilgisi çok yoğun olan davalarla uğraşmış. Bir tanesi hariç, bu davaların hepsini de kazanmış ve insanları mahkûm ettirmiş. Mahkum ettirdikleri arasında çok büyük isimler de var. Daha büyük hedefleri de var. Günün birinde daha yüksek pozisyonlara da gelmesine kesin gözüyle bakılıyor.
Herkes kendine göre bir takım yorumlar yaparken en güzel yorum da sevgili Günhan Hanım’dan gelmiş. “Savcı ne kadar yakışıklı değil mi?” diye yazmış. Bu yorum bana Amerika’daki kadınların sadece yakışıklı olduğu için Clinton’a oy vermesini hatırlattı.

Bütün bunları yapmış ama bu amcaya bugüne kadar kimse, “senin için yaprak sardım, yolluyorum; yarasın tosunuma” diye tweet atmamıştır. Adamcağız, tercüme bile ettirse işin içinden çıkamaz. Anadolu çocuğunun biri, “ağabey gel de küçük bir sofra kuralım, enfes şalgam suyumuz var” diye yazmış. Öyle güzel davetler var ki, benim bile gidesim geliyor.

Çok meşhur bir savcı dedim ama Twitter’daki takipçi sayısı sadece 6000 civarındaydı. Bize bulaşınca sayı 2 gün içerisinde 200000’i geçti. Amerikalıların kendinden başka hiçbir şeyle ilgilenmeyen yapısını, bizim her işin içinde olan yapımızla mukayese ettiğiniz zaman, bu rakamlar makul gibi duruyor. Takipçi sayısı çok yakında bir milyonun da üzerine çıkar…
Sözü geçen 6000 kişinin çoğu da bu işlerle ilgilenen insanlardır. Sokaktaki Amerikalı hayatta gidip de bir savcıyı takip etmez. Hatta bu savcının takip ettiği davalardan haberi bile olmaz. Geri kalmış ülkelerde herkes politikacı olduğu için, ülkece atladık konunun içine. Tabi ki bir de hepimiz futbol hakemiyiz.

Merak ediyorum; akşam eve gittiğinde, eşine “hayatım bugün adamın biri bizi Türkiye’ye davet etti, yengeyi de al gel, bizim misafirimiz olun” yazmış, diye anlatıyor mudur acaba! Şurası kesin ki, bu dava ile birlikte bütün hayatları değişti. Anadolu çocukları ile uğraşmanın ne demek olduğunu şimdi anlayacak. Bir günde, bütün hayatı boyu aldığından daha çok tweet almaya başlayacak.

Bir gün, bir iş için bizim savcı amca Türkiye’ye gelmeye kalkarsa, havaalanında Drogba’nın gelişi gibi karşılama yapılacak vallahi. İnsanların ilgisinden korumak için zırhlı Mercedes filan tahsis etmek gerekecek.

Savcı tamam da; biz Amerika’da yaşarken, Amerikalıların en çok tanıdığı Anadolu çocuğu, Mehmet Ali Ağca idi. Muhtemelen şimdi Reza amca da ikinci sıraya yerleşecektir. Atatürk ismini bilen de çok var ama ne yazık ki bu ikisi kadar olmayacaktır. Tabi ki son yılların televizyon fenomeni, Doktor Öz’ü de unutmamak lazım.
Emin’in tek bir arzusu var. İster Amerika, ister Türkiye hiç fark etmez. Yeter ki adalet yerini bulsun. Suçlu olan cezasını çeksin, olmayan da hayatına devam etsin. Hak yerini bulsun, şehitlerimizin çocukları incinmesin.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder