4 Mart 2016 Cuma

Senede Bir Gün...

Günaydın dostlar…

İnsan hayatının çok önemli kırılma noktaları vardır. O gün yaşanan veya yaşanmayan şeyler, hayatınızın geri kalanının tamamını etkiler. Geçen günkü kuzenler buluşmasında da işte böyle bir gün gündeme geldi.
Karşınızdaki insanın niyetine bağlı olarak, bütün hayatınızı değiştirecek bir gün.


Beylerbeyi’nden kalkıp, Caddebostan Plajı’na gitmek, şehirlerarası yolculuk yapmak gibi bir şeydi. Özel arabanız yoksa üç aktarmayla anca gidersiniz. Hiç kimse de bu şekilde Caddebostan’a gitmeyeceğine göre, kısacası gidilmezdi.

34 DS 683 plakalı, Opel Rekord marka araba, bizi Caddebostan’a götürüp getirmekten hiç bıkmadı. Allah var, hiçbir zaman da bizi yolda bırakmadı.

Bu günlerin bir tanesinde, yine her zamanki gibi yenilmiş, içilmiş, kızlara yılışılmış mutlu, mesut eve döndüğümüz bir akşamüstünde, birden yola atlayan bir çocuk yüzünden, zavallı Opel kendini elektrik direğinin üzerinde bulmuştu.
Emniyet kemeri diye bir şey olmadığı için de, dayım ve yan koltukta oturan arkadaşı Orhan ağabey, bir anda arabanın ön tarafı ile yüzgöz olmuşlardı. Ben, Aynur ile beraber arka koltukta oturuyordum ve tek hatırladığım şey bir toz bulutu ve bağrışan insanlardı. Dayımları arabadan çıkartıp hastaneye götürmeye hazırlandıklarında, biz halen arka koltukta oturuyorduk. Allah bilir, üzerimde de kısa pantolon vardı.
O kargaşanın ortasında; kadıncağızın biri geldi, bizi arabadan çıkarttı ve evine götürdü. Yanlış hatırlamıyorsam, son anda da dayıma “Çocukları ben eve götürüyorum” gibi bir şey söyledi. O şaşkınlıkla ve yüzü gözü kan içindeyken, dayım kadının bizi tam olarak nereye götürdüğünü anladı mı, çok da emin değilim.

Kadının da bir çocuğu vardı ve biz üçümüz salonda oturup, gıcık gıcık birimize bakmaya başladık. Korktuğumuz için bize su filan içirdiğini de hatırlıyorum. Kadıncağız o ortamda bize sahip çıktı ve gözü gibi korudu. Anne bize çok iyi davranıyordu ama çocuğun bizden nefret ettiği her halinden belliydi. “Ulan bizimkiler yeni çocuklar aldılar herhalde” diye düşünmüş olabilir.

Tabii o devirlerde cep telefonu filan yok. Bırakın cep telefonunu kimsenin evinde normal telefon bile yok. Kimseyi arayıp da, “Çocuklar orada kaldı, gidin alın” diyemezsin. Hiç kimse de olmadığı gibi, anneannemlerin Beylerbeyi’ndeki evinde de telefon yok. Bilinen tek telefon, Leman Hanım teyzelerde. Leman Hanımın oğulları Yahya ve Sadık ağabey de dayımın çocukluktan beri bir arada olduğu çok samimi arkadaşları. Bugün dahi halen görüştüklerine göre, demek ki en az altmış yıllık arkadaşlıkları var.
Nasıl başardığını bilmiyorum ama dayım bir şekilde Yahya ağabeylerin evini arayıp, “Ben kaza yaptım, çocukları da orada yaşayan bir kadın aldı götürdü, git çocukları bul” demeyi başarabilmiş. Kadının salonunda, sevimsiz çocuğu ile saatlerce bir birimize baktıktan sonra, akşamın bir saatinde camdan Yahya ağabeyin geldiği gördük.
Hemen Yahya Ağabey diye kapıya koştuk ama kadıncağız gelenin bir dost olduğundan emin olmadan bizi teslim etmedi. “Bu adamı tanıyor musunuz?” diye defalarca sorduğunu çok net olarak hatırlıyorum.

Yahya ağabey, oraya nasıl geldi ve bizi eve nasıl götürdü hiç hatırlamıyorum ama sonuçta eve döndük. Dayımlar da uzunca bir tedavi sürecinin ardından iyileşti. Adını hiçbir zaman öğrenemediğimiz ve bir daha da hiç göremediğimiz o kadıncağız, benim ve Aynur’un hayatının en önemli kırılma noktalarından bir tanesinin baş aktörüdür.

Bana mı öyle geliyor bilmiyorum ama sanki o yıllarda iyi niyetli ve yardımsever insanların oranı daha fazlaydı. Tabii bugün de çok fazla iyi kalpli insan var fakat böyle bir yaşanmışlıkta, çocukları üç gün sonra terör örgütü kamplarında bulma olasılığınız da çok yüksek.
Benim aklımda, bu olay Acıbadem civarında bir yerlerde yaşandı diye kalmış ama çok da emin değilim. Bu konudaki en net cevabı dayım verecektir.

Bizim hayatımızın “Senede bir gün” günlerinden bir tanesi, o kaza günüdür.
O gün bizi alıp, koruyan, besleyen kadıncağız bugün hayatta olmayabilir de. O zamanlar 35 yaşlarındaydı. Bu kazanın üzerinden elli sene geçtiğini düşünürsek, hayatta olmama ihtimali de var. Vefat ettiyse mekânı cennet olsun, hayattaysa Allah sağlıklı, mutlu, güzel günler göstersin.

Kocaman kalpli, iyiliksever teyze, her şey için çok sağ ol. Biz senin o günkü hakkını ödeyemeyiz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder