8 Temmuz 2014 Salı

Batan Güneş...

Nasıl oldu bilmiyorum ama son 20 yılda 5 tane film izlememiş olan ben, kendimi Ferdi Tayfur filmi izlerken buldum.  Maç seyrederken bile sıkılıp 20 kere kanalları değiştiren ben, hemen hemen hiç kanal filan değiştirmeden sonuna kadar da izledim.

Filmi kahramanı Ferdi Tayfur’un filmdeki ismi de Ferdi. Bu işe çok kafa yormak istememişler. Ayakkabılarındaki topuklar en az 6,5 cm. Kadın oyuncu kim? Tabi ki Necla Nazır. Beraber o kadar çok film çevirdiler ki, sonunda beraber yaşamaya başladılar. Tabi ki bir de ağanın oğlu kötü adam Sait rolünde tecavüzcü Coşkun var. Necla Nazırın adı mı, o da Nazlı.
Gençler fakir ailelere mensuplar ama birbirlerini de seviyorlar. Nazlının babası da olaya karşı değil ama 50,000 TL istiyor. Ferdi hasattan sonra parayı ayarlıyor, tam gidip kızı isteyecek, bir anda kardeşi Kemal kaza geçiriyor ve ameliyat olması gerekiyor. Ne yapsın zavallı Ferdi, çocuk sakat mı kalsın, ister, istemez veriyor başlık parasını çocuğun ameliyatına. Nazlı’ya da, “artık seni gelecek seneki hasattan sonra alırım diyor”. Nazlı uyumlu, “no problem” diyor.


Günler geçiyor Ferdi’nin para biriktirme işi çok iyi gitmiyor. Bu arada tahmin ettiğiniz gibi Sait’in de Nazlıda gözü var. Sait aslında kötü bir insan ama bizim iyi niyetli arkadaş canlısı Ferdi, onu arkadaşı, dostu zannediyor.

Bu esnada köye, yıllar önce Almanya’ya gitmiş Arif dönüyor. Arif’in altında bir tane Ford Taunus, boynunda da asılı durumda kocaman bir tane kasetçalar var. Arif’in durumu iyi, köyde havasında geçilmiyor. Köy yeri herkes bir birini tanıyor ve bizim kötü adam Sait, Arif’ten Almanya’ya gitmek konusunda, Ferdi’yi kandırmasını istiyor. Ferdi para kazanmak için, Almanya’ya giderse, kız da Sait’e kalacak.

Ferdi ikna oluyor ve başlık parasını kazanmak üzere hemen Arif ile beraber Almanya’ya gidiyorlar. Nasıl pasaport çıkardığını ve vize aldıklarını göstermiyorlar. Arif ağabeyi hallediyor herhalde.
Nazlı, Ferdi’nin gitmesini hiç istemiyor ama başka çarede yok. Son günün hepsini tarlalarda koşarak geçiriyorlar, ve her Türk filminde olduğu gibi arkada da şelaleler akıyor.


Bir günlük bir araba yolculuğundan sonra bizimkiler Münih’e varıyorlar. Benzincinin birinde durduklarında bizim Arif, Ferdi’yi bırakıp kaçıyor. Ferdi armut gibi kalıyor benzincide. Lisan bilmez, yol bilmez, iz bilmez. Nasıl oluyor bilmiyorum ama Ferdi gazino gibi bir yerde, masaları temizlerken, orada duran sazı görüyor ve başlıyor çalmaya. Ayrıca stadyumda yer gösteriyor, boş kalan zamanlarında da çöpçülük yapıyor.

Ferdi, Almanya’da günde 23 saat çalışırken, back home Nazlı’nın mide bulantıları başlıyor ve hamile olduğu anlaşılıyor. En son mısır tarlalarında koşuyorlardı, bu iş nasıl oldu ben de anlamadım. Durumdan haberi olmayan, ağa oğlu, zengin adam Sait, babasını kızı istemeye yolluyor ama bu esnada onlar kızın hamile olduğunu bilmiyorlar.

Kızın babası da, paraları görünce, “verdim gitti” deyiveriyor. Ferdi filan bir anda unutuluyor ama kız ne yapıyor, bir gün Sait’in babasının yolunu kesip, “benim Ferdi’yi sevdiğimi bütün köy bilir, ayrıca da ben hamileyim, vazgeçin benden” diye ağlıyor, zırlıyor. Adam düzgün bir adam, bu işe bozuluyor ve oğlu Sait’te dahil olmak üzere önüne gelen herkesi dövüyor.
Sonrada kızın babasına gidip, “utanmıyor musun hamile kızını bize vermeye” diye bir araba laf söylüyor. Kızın hamile olduğunu duyan baba, gidip kızı evire, çevire dövüyor ve kapıya atıyor. Gidecek yeri olmayan kızcağız da, Ferdi’nin annesinin ve kardeşinin yanına gidiyor. Unutmadınız değil mi Kemal’i? Bu bizim ameliyatı için başlık parası giden, Kemal. Anne diyor, “gel bebeğim sen benim kızımsın artık”, “ Kemal’in odasında kalırsın Kemal’de aha burada yatar.


İyi güzelde, Sait boş durur mu? Sait bütün köyü dolduruyor ve bunları döverek köyden kovuyorlar, arkalarından da evlerini yakıyorlar. Meğerse tepede küçük bir yazlıkları varmış, bizimkilerde oraya sığınıyorlar. Bütün bu itiş, kakış esnasında, zavallı anne felç oluyor ve ne konuşabiliyor, ne de yürüyebiliyor.

Tabi bu arda, mısır tarlasında koşarken olan çocuk doğuyor ve büyüyor. Pislik Sait’te, bütün köye, “bu Nazlı ile Kemal’in çocuğu” diye yayıyor. Pisliğe bak sen, öyle olmadığını bile bile neler yapıyor.
Ferdi mektuplar yazıyor ama postacının yolunu gözleyen Sait, “ağabey sen yorulma, bende o tarafa gidiyorum” diyerek, her seferinde mektupları postacının elinden alıp kendi okuyor. Sonrada kendi kafasına göre, aralarını bozacak şekilde cevaplar yazıyor.

Bu arada Almanya’da, hatırlayacaksınız Ferdi, orada duran sazı kurcalıyordu ya, bunu gören bir tane Anadolu çocuğu, “ağabey madem sen saz çalabiliyorsun, gelecek hafta buraya gelecek olan Huri Sapan’ın kadrosunda bir eksik var, onunla çalışsana” diyerek, Ferdi için şöhretin kapısını aralıyor.
 
Allah’ın hikmeti bir gün Ferdi, Münih tren istasyonunda, onu benzincide ekip giden Arif’e rastlıyor. Arif tüymeye çalışıyor ama Ferdi Kalsplatz yakınlarında bir yerde onu yakalıyor. Niye bıraktın ulan beni filan derken, Arif, Marienplatz’a doğru yürürken bizimkini yine kafalıyor ve beraberce Türkiye’ye dönmeye karar veriyorlar.
Pislik Arif bu seferde çocuğun pasaportunu alıp kendi cebine koyuyor. Neden mi yapıyor bunu? Neden olacak bizimki Kapıkule’den giremesin, bir sürü sorun çıksın da, ülkeye dönemesin diye.

Arif deliler gibi araba sürerken, bir anda kaza yapıyorlar ve Arif ölüyor. Ferdi’de ağır yaralı ama küçük bir sorun var, Ferdi’nin pasaportu, Arif’in cebinden çıktığı için, köye haber Ferdi öldü diye gidiyor. Hatta, Alman konsolosluğu, tepedeki köy evine, Ferdi’nin bavulunu da yolluyor.

Ferdi, aylarca komada kalıyor ve sonunda iyileşip yurda dönüyor. Nasıl geldiğini bilmiyorum ama tam köy yolunun kavşağında minibüsten iniyor. Minibüse nereden bindi diye sormayın bilmiyorum. İner, inmez kavşakta kim var? Sait. Ulan haberleşsen bu kadar denk gelmez. Sait alıyor arabasına bunu ve yolda, kardeşin Kemal ve Nazlı seni arkandan bıçakladılar filan diye dolduruyor.
Ferdi, küçük dağ evine vardığında evdekileri mutlu mesut yaşarken ve tarlaya gitmek üzere hazırlık yaparken görüyor. Ne yapsın insanlar, bu öldü zannediyorlar ve hayatlarını devam ettirmeye çalışıyorlar. Sait’in de yardımlarıyla, bir anda hepsinden nefret ediyor ve annesini de sırtına alarak, tutuyor İstanbul’un yolunu. Uzun bir müddet şarkı söyleyerek, çöllerde annesini sırtında taşıyor. Demek ki dağ evinin arkasında çöl varmış. Allah’tan topukları batmıyor kumlara. Bu arada çocuğu da, Kemal’in çocuğu zannediyor.

Ferdi, İstanbul’da Huri Sapan’ın ekibinde çalışmaya başlıyor ve bir gün ekibin en önünde saz çalarken, kadın mikrofonu ona uzatıyor ve bizimki o anda meşhur oluveriyor. Bir anda ekranı, Ferdi’nin plakları, posterleri kaplıyor. Çok meşhur olan Ferdi’yi kardeşi bir gün köy kahvesindeki televizyonda görüyor ve hemen koşup İstanbul’a abisinin yanına gidiyor. Abi gururlu, “defol git” diyerek Kemal’i kovuyor. Kemal gidiyor ertesi gün, Ferdi evinde felçli annesiyle otururken, bir anda çocuğuyla beraber Nazlı geliyor. Bunlar season ticket aldı herhalde zırt, pırt gidip geliyorlar. Kapıyı da kim açıyorsa, kimseye sormadan, bunları doğrudan salona alıyor.
Doğal olarak gururlu Ferdi, onları da kovuyor ve Nazlı çocuğu orada bırakıp ağlayarak evden gidiyor. Sizce nereye gidiyor? Tabi ki intihar etmeye. Tam bu esnada Ferdi şaşkın şaşkın bakarken yıllardır konuşmayan annenin dili çözülüyor ve her şeyin doğrusunu anlatıveriyor.

Annesine inanan Ferdi, atlıyor arabaya doğru, son hız kızın intihar edeceği tepeye gidiyor. 7 tepeli şehrimde, kızın hangi tepeye gittiğini eliyle koymuş gibi buluveriyor. Gerçekten de bu sanatçıların hisleri kuvvetli oluyor.
Ben, yakalayamayacak zannediyordum ama atletik bir yapıya sahip olan Ferdi, son saniyede yetişiyor ve kızda intihardan vazgeçip “Ferdi” diye koşmaya başlıyor. Tam her şey güzel olacak derken, bir anda Sait çıkıyor ortaya. Season ticket aldılar ya, meğerse o da gelmiş İstanbul’a ve ne oluyor demeye kalmadan Ferdi’yi vuruyor.

Yaralı Ferdi, son enerjisiyle arabasına binip Sait’in üstüne sürüyor ve geri, geri kaçmaya çalışan Sait uçurumdan düşüyor. Bir saniye sonrada nikah yapıyorlar. Ferdi nefsi müdafaa dan yırtıyor herhalde, ne bileyim.
Vallahi yoruldum. Güzel, mutlu bitişler hepinize nasip olsun. 20 sene sonra tekrar bir film seyredersem yine yazarım. Güneşiniz hiç batmasın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder