11 Temmuz 2014 Cuma

Madaba Ziyareti...

Günaydın dostlar…

Bu sabah hep beraber Madaba’ya gidiyoruz.  Türkiye’de hemen hemen her yere gittiğimize göre, artık yurtdışına açılma zamanımız geldi. Çalıştığımız şirketin sorumluluk alanının genişlemesi ile beraber, bizim de seyahatlerimizin şekli değişmeye başlamıştı.

Madaba, nerede diye merak ediyorsunuz değil mi? Söylemiyorum, arayın Google’da kendiniz bulun. Hem kendiniz bulursanız bir daha da hiç unutmazsınız. Genişlemiş coğrafyada benim ilk seyahatim Madaba’ya oldu. Buralara giden arkadaşların da çok iyi bildiği gibi, o yöne giden uçakların çoğu sabaha karşı 2.00’de, 3.00’te filan giderler. Herkes uyumaya hazırlanırken, gece yarısına doğru evden çıkıp havaalanına gitmek çok garip bir histir.



Tam da yukarıda tarif ettiğim şekilde,  bir pazar akşamının geç saatlerinde evden çıkıp Madaba yollarına düştük. Şehrin sessizliği ilk defa gidecek olmanın yarattığı belirsizliğe karışıyordu. Her ayrılışta zaten az da olsa bir burukluk vardır. Gecenin o saatinde ayakların geri geri gider. Birçok yere gittim ama daha önce hiçbir Ortadoğu ülkesine gitmemiştim. Nasıl bir ortamın beni beklediği hakkında da hiçbir fikrim yoktu.

Merak edip de baktınız mı? Neredeymiş Madaba? Bakmadıysanız ben de söylemiyorum.

Tek bildiğim uçaktan indikten sonra havaalanında vize almam gerektiğiydi. Allah devletimize zeval vermesin, anladığım kadarıyla bu vize işi artık ortadan kalkmış. Güzel de olmuş, zira (kuyruklar çok uzun olmasa da) sabahın köründe vize kuyruklarında beklemek hiç hoş olmuyordu.

Vize alacağız ama vize kuyruğuna girmeden evvel başka bir kuyruğa girip dolar bozdurman gerekiyor. Girdik kuyruğa, bozdurduk dolarları, geldik vize kuyruğuna. Vizemizi de aldıktan sonra, pasaport kuyruğuna girip sonunda içeri girebildik. İlk bakışta etraf beklediğimden daha iyi gözüküyordu.

Kalacağım otel beni karşılamak için bir araç yollamıştı. Yarım saat kadar süren bir yolculuktan sonra otele vardım. Aracı kullanan çocukla beraber lobiye girdiğimizde, bir sürü insanı yerlerde kavga ederken gördük. İnsanlar, askerler, polisler, takım elbiseli bir takım tipler ne arasanız vardı. Yerlerde, masalarda, koltuklarda büyük bir kavga dönüyordu ve kimin kiminle kavga ettiği de belli değildi.

Beni getiren çocuk, “Siz karışmayın sakın, biz burada duralım” dedi. İyi ki söyledin, ben de tam kavgaya karışmak üzereydim! Bence artık nerede olduğumu söyleyeyim. Amman’da 5 yıldızlı bir otelin lobisindeyim. Sonunda kavga bitti ve anlaşıldı ki, her meslekten 20 kadar Ürdünlü iki tane İngiliz’le kavga ediyordu. 20 kişinin yarısı polis ve asker olmasına rağmen, iki tane İngiliz’i kontrol edemediler. Kelepçe takıp götürebilmek için hepsi 20 dakika yerlerde süründü.

Kavganın nedeni mi? Tam da tahmin ettiğiniz gibi. İngilizler çok içmiş (unutmayın saat sabahın 4.30’u filan ve kış gecesi) ve etrafa küfür etmeye başlamışlar. Bizimkiler de bunları götürmeye kalkmış ama gördüğüm kadarıyla, bu iş çok da kolay olmamış.

Biraz önce yerde sürünen takım elbiseli adamlardan biri, kavga bitince masasına oturdu ve bana “Yardım edebilir miyim?” dedi. Yanımdaki çocuk da “Tamam ağabey masaya gidebilirsin artık” dedi ve aldı benim çantamı masanın yanına götürdü. Tam masaya oturdum, bu sefer de yerde kavga edenlerden başka bir tanesi bana portakal suyu getirdi. Ulan saat olmuş sabahın beşi, lobide bir meydan savaşının içine yürümüşüm, herif bana “Yolculuğunuz nasıl geçti, Ürdün’e ilk gelişiniz mi?” filan gibi sorular soruyor.

Zaten saat 9.00 da gelip alacaklar, bırakın da azıcık uyumaya çalışayım.

Daha sonraki yıllarda Ürdün’e defalarca gittim ve birçok yerini de gördüm. Ben ortamını beğeniyorum. Çok güzel mahalleri var. Ürdün’ün en belirgin özelliklerinden biri de, bütün binaların dış kaplamalarının açık kahverengi olması. Ürdün’de çıkan ve 'Ürdün taşı' dedikleri bir taş var ve anladığım kadarıyla en ucuz evin de, en pahalı evin de dış cephesinin bu taşla kaplanmış olması şartı var. Bu nedenle de ne yöne baksanız aynı rengi görüyorsunuz.

Ürdünlüler, iyi niyetli asil insanlar. “Biz kraliyet ailesinden geliyoruz” diyerek, çok da gururlular. Her yerde olduğu gibi; Amman’da, Madaba’da ve diğer şehirlerde çok güzel vakit geçirdik, dostluklar kurduk.

Madaba’da ne işim mi vardı? Madaba, Amman’a 45 dakikalık bir mesafede ve bizim şirketin fabrikası Madaba’daydı. Madaba, bazı yarışma programlarında kazık soru olarak zaman zaman çıkıyor. Artık hepiniz Madaba’yı, öğrendiniz, bir daha da asla unutmazsınız.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

2 yorum:

  1. Biz uzun yillar Madaba yerine Amman fabrikasi dedik. Madaba ismini pek kanul etmek istemedik galiba

    YanıtlaSil