9 Şubat 2015 Pazartesi

Ankara'da Soğuk Bir Hafta Sonu...

Günaydın dostlar.

Bu sabah Ankara’dayız…
Gençlik Parkı, bizim çocukluğumuzda Ankara’da gezmeye gidebileceğiniz üç-dört mekândan bir tanesiydi. Bir de zavallı Hayvanat Bahçesi ve Çubuk Barajı vardı. Çubuk Barajı’na da, “Gelin burası gezme yeridir” diyen yoktu. Millet gidip suyun etrafına yayılıyordu. Bir, iki tane de çay bahçesi vardı.


Gençlik Parkı’nda kocaman bir havuz vardı. Etrafında da çay bahçeleri ve birkaç tane restoran bulunuyordu. Şimdiki gibi değil, o zamanlar hepsi gayet aile yerleriydi. Gidip çay bahçesinde oturup havuzdaki sandalları seyredebilirsin, ya da (hele de bir sevgilin varsa) sandal kiralayıp havuza açılabilirsin. Kızı sandalla havuza çıkarmak gayet havalı bir davranıştı. Sandaldakiler orada gözlerden uzak baş başa olduklarını zannederlerdi ama aslında çay bahçelerindeki binlerce göz onları izlerdi. Herkes sandaldaki çiftlerin davranışlarını en ince ayrıntısına kadar takip ederdi.

Kış gelince de havuzun suyu boşaltılır, Gençlik Parkı’nın tadı kaçardı. Çay bahçeleri kışın da açıktır ama eski ruh hali kalmamıştır. Kapalı kısımlarındaki üç-beş masada çay içip, tost yemek halen mümkündü. Havuzun dibindeki minik suda; üşüyerek birbirine bakan minicik yapraklar, bir de bütün yaz sezonu boyunca atılan taşlar kalırdı. Zavallı çalışanlar buz gibi havada o taşları temizlemeye çalışırlardı. Sanki havuz değil de, Atlas Okyanusu. Geri zekâlı mısınız kardeşim neden atıyorsunuz? Gerçekten de soğuk Ankara günlerinde bu hiç de kolay bir iş değildi.

Nasıl oldu bilmiyorum ama bir kış Gençlik Parkı’ndaki havuzun suyu boşaltılmadı. Bilinçli miydi yoksa fazla akıllının biri boşaltmayı mı unuttu bilmiyorum. O zamanlar, bu günlerdeki kadar mevsimlerin de içine edilmemiş olduğu için havuzdaki su dondu.

Aynı mahallede oturduğumuz sevgili arkadaşım, kardeşim Muhittin, cumartesi sabahı heyecanla kapıya geldi. “Oğlum, Gençlik Parkı’ndaki su donmuş, millet buz pateni yapıyormuş; babam bizi de götürecek şimdi, hadi sen de gel,” dedi. Doğuştan buz pateni yapmak için doğmuş olan ben, Eminowski “A tabi gelirim.” dedim. Yay burcu her şeyi deneyecek ya, giydim yün donumu katıldım Muhittinlere.

Gençlik Parkı’ndaki havuz cidden donmuştu. Havuzun bir köşesindeki buzu birazcık düzeltmişlerdi. Bir yandan da çok kötü bir sistemden de buzun üstündeki hoparlörlerden bangır bangır müzik çalıyordu. Adamın biri yirmi çift kadar eski, püskü buz patenini buzun üstüne dizmiş onları kiralıyordu. O zamanlar Ankara Amerikalı kaynıyor. Ankara’nın birçok yerinde Amerikalılar ve Amerikan evleri vardı. Dedikoduya göre de, bu adamcağız buz patenlerini Amerikalılardan bulmuştu. Biz büyürken; ne olduğunu, nereden geldiğini bilmediğimiz her şey için “Amerikalılarındır herhalde” derdik. Muhtemelen ilk bisikleti de Emek Mahallesi’nde büyürken oradaki Amerikalı çocuklarda görmüşüzdür.
Aldık patenleri çıktık buzun üstüne. Buz sağlam mıdır, değil midir diye düşünmedik bile. Şimdi olsa yüze kere düşünüp kesin çıkmazdık. Çıktık buzun üstüne ama yarım metre gidemiyoruz, durum kötü. Buzun üzerine çıkmış patenli deve yavruları gibiyiz. Düşmekten yün donuma kadar ıslandım. Bir de eve dönünce “Donuna kadar ne ıslandın?” diye, evdekiler kızacak. Uzun lafın kısası; çalan güzel müziğin ritmine de uyarak, daha az düşerek, çok da eğlenerek akşama doğru g.....z donmuş bir vaziyette eve döndük. “Annen kızdı mı?” diye mi sordunuz? Tabii ki kızdı. Düşünüyorum da, %90 ihtimalle haber vermeden gitmişimdir. Daha sonraki günlerde birkaç hafta sonu daha gittiğimizi de hatırlıyorum.
Çalan müzik mi neydi? Sistem çok iyi olmasa da müzik çok güzeldi. Defalarca çalan müzik “Sev Kardeşim’’ şarkısıydı. Nurlar içinde yat sevgili Şenay Yüzbaşıoğlu. Benim seni unutmam hiç mümkün değil.
Sevgili Şenay ve hayatımızın birçok dakikasını paylaştığımız birçok isim aramızdan ayrıldı. Hepsinin mekânı cennet olsun...

Sevmeyi unuttuğumuz bu günlerde; arkamıza yaslanıp, bir kere daha rahmetli Şenay’ın sözlerine kulak vermemizde, büyük yarar var diye düşünüyorum.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder