8 Aralık 2014 Pazartesi

Yeni Haftanın İlk Günü

Günaydın Dostlar,

Her yeni başlangıç içerisinde yeni bir umut taşır. Haftanın ilk günü de yeni bir umutla gelir bize. Herkes için taşıdığı umut farklı olabilir ama içinde küçük de olsa hep bir umut vardır. Belki de aylardır beklediğin o telefon bu hafta gelecektir, kim bilir belki de bir türlü cevap alamadığın mesajın karşılığının gelme zamanı bu haftadır.
Umutla başlarız her haftaya ama biraz da söylenerek başlarız. Neden mi? “Pazartesi Sendromu” diye bir şey olduğu için. Çalışanlar pazartesi sabahlarını pek sevmezler. Yataktan zorla kalkıp isteksizce işe giderler. Bunun da en büyük nedeni gece kuşu olmalarından kaynaklanır.


Ertesi sabah işe gideceğini bile bile pazar akşamları geç saatlere kadar eğlenmeye giden arkadaşlarımı şaşkınlıkla ve takdirle karşılıyorum. Bir yanım “Yarın sabah iş var yatsanıza diyor.”, bir yanım da “Aferin size, azmaya devam diyor.” Bence, buradaki en büyük sorun pazar akşamlarını sanki bir tatil akşamıymış gibi görmekten kaynaklanıyor. Pazar akşamı tatil akşamıysa o zaman cuma akşamlarının tatil olmaması lazım. Hem cuma hem de pazar olmaz.

Bu arada, illaki dışarı azmaya gitmek gerekmiyor; evde oturan da yatmıyor. Hepimizde yatarsam bir şeyler kaçırırım gibi bir ruh hali var.

Robın Sharma, “Sabah 5.00’te kalkın ve her gün hayatınızda beş minik iyileştirme yapın.” diyor. Kendisi, her insanın muhakkak sabah 5.00’te kalkanlar kulübüne üye olması gerektiği inancında. Her gün işe gittiğim dönemlerde ben de hep 5.00’te kalkardım. Ne de olsa Sharma’yı kızdırmamak lazım. Şu anda da durum çok farklı değil. Otuz yılın verdiği alışkanlıkla yine 6.00-6.30 gibi uyanıyorum.
Pazartesi sendromu denilen şey bende hiç olmadı. Pazartesi sabahı da diğer bütün sabahlar gibi şen şakrak işe giderdim. Tabii erken kalkmak için erken yatmak gerekiyor. Ben her akşam saat 22.00 gibi yatardım. Gece yarısına kadar oturup sonra 5.00’te kalkılmaz. Kalksan da kimseye bir yararı olmaz.
Arkadaşlarım bilirler, ben her sabah 6.00-6.30 gibi işte olurdum. Yine böyle bir pazartesi sabahında çay ocağında, işi olduğu için erken gelmek zorunda kalmış bir kıza rastlamıştım ve benim neşeli hallerim kızın sinirine dokunmuştu. Kız gözünü açamıyor, ben ortalarda ıslık çalarak dolaşıyorum.

Bir samimiyetimiz de olmamasına rağmen kız bana dönüp “Nedir sizi sabahın bu saatinde bu kadar mutlu eden?” diye çıkışmıştı. Ben mi ne yaptım? Tabii beni gülme tuttu.

Sabahları kimseye dokunmayacaksın. Önce bir iki saat kadar boş boş etrafa bakacaklar, sonra herkes uyanacak ve ne iş yapacaksa yapacak. Bizim millet gece yatmaz, sabah kalkmaz. Kalkan da beş karış suratla ve asabi bir ruh haliyle kalkar.
Bu durumun daha kötüsünü Suriye’de görürdüm. Onlar hem havanın sıcaklığından hem de rahat ve hiçbir acelesi olmayan insanlar oldukları için her gece çay semaverlerini alıp, çimlere yayılıp gecenin 2.00’sine, 3.00’üne kadar oturuyorlardı. Bu sabahki konumuz değil ama Suriye’nin bu durumlara düşmesi de hem onlar adına hem de insanlık adına büyük bir talihsizliktir. Severek gittiğim ve her seferinde iyi ağırlanıp güzel vakit geçirdiğimiz bir ülkeydi.
Erken yatarım, erken kalkarım ama benim de sevmediğim zaman dilimi pazar akşamlarıdır. İş hayatıyla bir ilgisi olmayan, okul yıllarından kalma bir durum diye düşünüyorum. İlkokul yıllarında pazar akşamı geldiğinde daha benim ödevlerimin yarısı yapılmamış olduğu için üzerime bir kabus çökerdi. Bugünlerde ev ödevleri olmuyor ama Fener’in maçları oluyor. Anlayacağınız, sıkıntının boyutunda bir değişme yok.

Bende pazartesi sendromu hiç olmadı. Hatta diğer günlerle ilgili de hiç olmadı ama dediğim gibi özel bir durum yoksa ben erken yatarım. İş zamanı hafta arası normal yatma zamanın 10.00-10.15 gibi bir saattir. Yedi saat uyku herkese yeter.

Hafta sonu geldiğinde sabahlara kadar azabilirsiniz ama hafta içi erken yatın, erken kalkın. Gece yarılarına kadar oturup modası geçmiş hakemlerin gündemde kalabilme çabalarını izlemenize hiç gerek yok.
Yeni hafta herkes için çok hayırlı bir hafta olsun.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

1 yorum: