12 Haziran 2014 Perşembe

CCI Bursa Fabrika Ziyareti

Günaydın dostlar...

Bu sabah CCI Fabrikaları'nı dolaşmaya devam ediyoruz. Sırada, Bursa Fabrikası var. O zamanlar (sonradan çok yakın arkadaş olduğum) sevgili Carl Mount, Bursa Fabrikası Operasyon Müdürüy'dü. Ben de, Carl ve ekibi ile buluşmak üzere, her zamanki gibi sabahın erken saatlerinde, Suadiye’de daha horozlar bile uyanmamışken yollara düştüm.

Kaçta yola çıktıysam, Bursa Fabrikası'na vardığımda daha insanların çoğu gelmemişti. Carl da gelmemişti ama asistanı oradaydı. "Günaydın" dedim ama kızcağızdan cevap yok. Kendi kendime duymadı herhalde deyip, bir daha “Günaydın” dedim ama yine cevap yok. Peki, ne yapalım bu sabah da kaderimiz böyleymiş.
 
“Ben Carl’ın odasına geçeyim de, orada gelmesini bekleyeyim o zaman” gibi bir şeyler söyledim ve grip odadaki koltuğa oturdum. Kızcağız yine bir şey söylemedi. Nitekim benim Bursa fabrikada geçirdiğim 2,5 gün boyunca, kızın ağzından tek bir kelime çıkmadı.
Sonunda Carl geldi ve ekiple toplantı yapacağız, gel sende katıl dedi. Ref-Pet üretiminin yeni başladığı ve sorunların tam olarak da aşılmadığı dönemler. Ben daha ilk çayımı içemeden, Carl, ekibe yarım saat boyunca bağırdı, çağırdı. Konuyla alakam olmadığı halde, ben bile tırstım. Hiç konuşmayan bir asistan ve aralıksız bağıran bir operasyon müdürüyle güne başlamış olduk.

Toplantı sonunda aşağıya üretime indiğimizde, üretimden sorumlu yöneticilerin odasında bir sessizlik hakimdi. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Ulan dedim, bu fabrikada da, kimse konuşmuyor. Sonradan hepsiyle çok samimi olduğum, çok sevdiğim dostlarımın artık çok iyi sohbet ettiklerini biliyorum ama o sabah kimsede sohbet edecek moral kalmamıştı. O sabahtan aklımda kalan tek şey, üretim müdürünün, her gelen e-maili, ilk önce print edip sonra okumasıydı.

Üretimde ve ambarda bütün günü geçirdikten sonra, Carl, gel seni bu bölgenin satışından sorumlu Kemal Beyle tanıştırayım dedi. Odasına gittiğimizde Kemal Bey iki bayi ile sohbet ediyordu. Tanışma faslından sonra, bana “niye geldin Bursa’ya” dedi. Bende, “üretime, ambara bakmaya, sizlerle tanışmaya geldim” deyince, “üretimde bir bok yok, her şey otomatik, makinalar üretiyor, (Carl’ı göstererek) bunlarda seyrediyor” dedi.
Carl, bana dönüp “ne diyor” diye sorduğunda da, “bu fabrikada üretim iyi gidiyor” dedi, dedim ama Carl inanmayıp, “ben Kemal beyi çok iyi tanıyorum, öyle bir şey demeyeceğini de gayet iyi biliyorum” diye cevap verdi.
Gün sonunda Carl, benim bu akşam bir işim var, seni oteline bırakalım yarın akşam beraber yemek yeriz dedi, bende OK dedim ve ayrıldık. O zamanlar Bursa’da iki otel vardı. Biri Çelik Palas, diğeride Kervansaray. Gitmeden önce, Çelik Palasın artık çok da iyi olmadığı bilgisi geldiği için rezervasyon Kervansaray Otelinde yapılmıştı.

Saat birazcık geç de olmuştu, karnımda acıkmış, girdim otelin restoranına. Garson menü getirdi ama tam ben menüyü incelerken gelip, “ben size menü getirdim ama tavuktan başka bir şey yok” dedi. Böylece seçim çok kolay oldu. “Ben bir tavuk alayım o zaman” dedim.

Büyük dostlukların temellerinin atıldığı, Bursa ziyaretimin ilk günü, hiç konuşmayan çalışanlar, aralıksız bağıran müdürler ve olmayan yemeklerle son buldu.
Sevgili Bursa ekibi, hepinizin kalbimdeki yeri çok ayrıdır. 2,5 gün içinde ve daha sonraki ziyaretlerimde, başta satın almacı kardeşlerim Haldun ve Bülent olmak üzere, Suat Beyden, Ümit’e, Aylin’den, Hakan’a, Yusuf Bey’e kadar, sevgili Tuncay ve Cenker’de dâhil olmak üzere hepinizden çok şey öğrendim, hepinizi çok seviyorum.

Şimdi Enver diyecek ki, "Ağabey benden niye söz etmedin?". Söz etmeme bile gerek yok, sen benim kardeşimsin.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder