27 Haziran 2014 Cuma

CCI Ankara Depo Ziyareti...

Günaydın dostlar...

Son zamanlarda her Cuma sabahı bir yerlere gitmek adet oldu. Bu güzel Cuma sabahında da, bir Ankara Depoya uğrayalım ve bakalım herkesin keyfi yerinde mi?

Hatırlayacağınız gibi Ankara Fabrikaya ziyarete gitmiştim ama Ankara’da bir tek fabrika yok ki, bir de depo var. Oraya kadar gitmişken depoya uğramadan dönmek olmaz. Seyahatimi planlarken ertesi günü de Ankara depoya ayırmıştım. 
O zamanki depo, eski İstanbul yolu üzerinde, şehre oldukça yakın bir yerdeydi. Her sabah, şehir içi dağıtım yapan kamyonlar, bu depodan Ankara sokaklarına dağılırlardı. Ben her zamanki gibi erkenden damladığım için, henüz kamyonlar çıkmamıştı ama depodan sorumlu arkadaş oradaydı. Anlayacağınız fabrikadaki gibi tek başıma kalmamıştım.
Beraberce kamyonların çıkışını bekledikten sonra, ambarın köşesindeki mütevazı ofise girdik ve arkadaşın ilk sözü, “Çay içeriz değil mi ağabey?” oldu. Bir gün evvel fabrikada ne çay, ne kahve vermeyen bayanı düşündüğünüz zaman, bu teklif biraz sürpriz oldu. Hava soğuk, ambarın içi de soğuk, dolayısıyla ambarın içindeki ofis de soğuk. Uyduruk bir ısıtıcı var ama hiçbir işe yaramıyor. Bu kadar soğuk bir ortamda çay iyi gider vallahi.

Çaylar içildi ve ambarı dolaşmaya başladık. Ambar küçük, 25 dakikada minik ambar turumuz bitti. Küçük ama muntazam yerleşmiş, yerleri temiz, etrafı toplu güzel bir ambardı. Kim bilir, belki de ben gideceğim diye, birazcık ekstra bir temizlik de yapmış olabilirler.

Ambar turundan sonra odaya döner dönmez, yine çaylar geldi. Hava soğuk, Allah var, çay da iyi gidiyor. İkinci çaylar da içildi ve ambarcı arkadaşla beraber bahçeyi dolaşmaya başladık. Bahçe soğutucular ve diğer pazarlama malzemeleri ile doluydu. Hepsi güzel istiflenmiş ve üstleri brandalarla örtülmüştü. Bahçe turumuz, havanın soğuk olmasına rağmen, ambar turumuzdan daha uzun sürdü.
Bahçe dönüşü ne mi oldu? Tabi ki çaylar geldi. Hava soğuk, üşüdük bir çay içeriz artık. Çayları içtikten sonra kalan zamanımızı, ambarda kullandıkları formların ve oluşturdukları raporların üzerinden geçerek tamamladık ve ofislerin içindeki küçük kafeteryaya gittik. Dağıtım ambarlarında, kamyonlar gittikten sonra ofislerde pek kimse kalmıyor. Satış bölümünden birkaç kişi, bir iki finansçı ve ambarda kalanlar ve birkaç arkadaş daha. Hepsini toplasanız 30 etmez.

Yemekler yenildi, geri ofise gittiğimizde çaylar gelmişti bile. “Yemek üstüne çay iyi gider ağabey” dedi, ben de hafif bir sırıtmayla, “Tabi, tabi” dedim..

Ambar gezildi, bahçe gezildi, kâğıt kürek işlerine bakıldı ve işler bitti. Benim dönüş uçağım 7.00 de, bu da demek oluyor ki, en az saat 5.00’e kadar buradayım. Sabahtan beri benle ilgilenen arkadaş biraz da sıkılarak yanıma geldi ve “Ağabey ambarda işler bitti, kamyonlar da 3.00’e, 4.00’e kadar gelmez” dedi. Ben de “Eee” deyince, “Biz de aradaki bu boş zamanı her gün bahçede maç yaparak geçiriyoruz” dedi.

Biraz şaşırsam da bozuntuya vermedim. Hemen minyatür kaleler getirildi, takımlar belirlendi ve başlamak üzereyken aralarından biri elinde bir düdükle gelip, “Ağabey sen de hakem olur musun?” diye sordu. Aldım düdüğü, başlattım maçı. 1,5 saate yakın bir süre, soğuk havada kıran kırana maç yaptılar. Hangi takım kazandı hatırlamıyorum ama bana hiç itiraz eden olmadı.
Maç sonu bizimkiler soyunup döküldüler ve yeniden CCI’cı oldular. "Soğukta üşüdük artık bir çay içeriz değil mi ağabey?" deyince, "İçeriz vallahi gerçekten de üşüdük" diye cevap verdim.

Kamyonların dönüşü, geri gelen mallar, filan derken yavaş yavaş Emin’in dönme vakti geldi. Sevgili ambarcı kardeşim elinde çaylarla geldi. İyi oldu, bugün pek de çay içememiştik! Son çaylar da içildi, rahmetli Yaser Arafat gibi sarılmalar yapıldı ve depodan ayrıldım.
Bir gün önce fabrikada uykusunu alamamış bayandan bir gram çay alamazken ertesi gün depoda çaya boğulduk. Hayatta böyle bir filmdir işte, bugünkü karelerin yokluğu, sizi yarınki karelerin bolluğu için umutsuzluğa sürüklemesin…

Sağlıklı kalın, mutlu kalın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder