15 Eylül 2014 Pazartesi

Yer Kalmadı...

Günaydın dostlar.

Yine çok güzel bir İstanbul sabahı…

Güzel bir sabah ama siz yine de adaların sessiz, sakin duruşuna kanmayın. Güzel günler İstanbul'da trafik keşmekeşinin ilk habercileridirler. Bizim insanımız güneşi gördü mü sokaklara dökülür. Öyle ilginç bir şehir ki hava güneşli de olsa, yağmurlu da olsa, rüzgârlı da olsa, sisli de olsa hiç fark etmiyor; trafik hemen içinden çıkılmaz bir hâl alıyor.


Neyse biz şimdi bu güzel sabah sessizliğinde tadımızı kaçırmayalım…

Tadımız kaçmasın derken, siz hiç o fazla akıllıları gördünüz mü?

Hani dünya rekorlar kitabına girmek için 39 tanesi aynı minik arabaya girmeye çalışan fazla akıllılardan söz ediyorum. Hani bir tanesinin yüzü de böyle tam arka cama yapışmış oluyor.

Bu sabah mahallemizin sessiz sokaklarında dolaşırken Şaşkınbakkal ve yöresinde yapılan kocaman binalara bakıyorum. Üzerlerinde Ağaoğlu, Paşaoğlu, Sadıkoğlu gibi yazılar yazıyor. Bu kentsel dönüşüm projelerinde yer alabilmek için birinin oğlu olmak gerekiyor herhalde. Yoksa yeğeni miydi o? Bilemedim şimdi sabah sabah. Geçmişin 3-5 katlı evleri yok artık. Onların yerine 12-13 katlı evler yapılıyor. Bu evlerin hepsi bir gün bitecek ve bu evlerde daha çok, daha çok insan yaşayacak.
 
Apartmanların boyu ikiye katlanınca, Emin’in küçük tuvaletinin camından deniz gören evi de artık deniz görmez oldu. Manzaramı yok ettiler diye mahkemeye mi versem acaba? Evde bir tane deniz gören mekân vardı ama o da yok artık.

Bu da bir dünya rekorlar kitabına girme çabası diye düşünüyorum. "İstanbul denen kıç kadar berzaha kaç kişi tıkabiliriz" denemesi. Bizim haberimiz yok ama kesin birilerinin Guinness Rekorlar Kitabına girmek için bir başvurusu var. Bir gün kitabı açıp baktığımızda, dünyanın en kalabalık, en çirkin, en çilekeş şehri olarak İstanbul’u göreceğiz. Zaten alt yapısı mevcudu kaldıramayan ortamlara daha fazla insan tıkma çabası ancak bizim yapabileceğimiz bir iştir.

Hiçbir estetiği olmayan dikdörtgen beton yığınları, dışarıdan çok kötü görünmekle beraber içleri de ne kadar iyi onu da Allah bilir. Umarım bunları depreme dayanıklı yapıyorlardır. Dedikodulara göre bazı inşaat firmaları müracaat ettiğiniz zaman 5-6 sene sonrasına gün veriyorlarmış. Bakalım bu betonlaşma ve rant sağlama yarışı nereye kadar gidecek?

Eskilerden vazgeçtim. Kurtarılması mümkün olmayan semtlerden vazgeçtim, ama hiç olmazsa yeni yapılanları doğru dürüst yapsak, yapabilsek. Onu bile beceremiyoruz. Yeni yapılan bir siteye gidiyorsunuz sokaklardan geçemiyorsunuz veya arabayı bırakacak bir tane yer bulamıyorsunuz.

Bulduğumuz her bir arsa parçasına veya yeşilliğe çirkin bir bina dikmek, şu anda günümüzün modası. Bir bakıyorsunuz bugün çocuklar top oynuyor, yarın birileri geliyor "Hadi çıkın oyun bitti gökdelen yapacağız." diyor.
 
Korkarım bu şehirde bir gün hepimiz arabanın içinde yüzü arka pencereye yapışmış adamın durumuna düşeceğiz…

Sağlıklı kalın, mutlu kalın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder