25 Nisan 2015 Cumartesi

Ulusal Kavga Günleri...

Günaydın dostlar.

Çok güzel bir günde 23 Nisan 1920’yi ve atamızı bir kere daha sevgi ve saygıyla andık. O yürekli insanlar her zaman kalbimizin en müstesna köşesinde yaşayacaklar.
Çocuklardan, sevgiden, kardeşlikten, danslardan, oyunlardan bahsetmek çok güzel ama sokağın gerçekleri aslında hiç te öyle değil. Yaşadığımız günler, kardeşliğin değil de kutuplaşmanın, nefretin tavan yaptığı günler. İçinde kavga veya didişme olmayan konular ilgimizi bile çelmiyor.


Bu aralar çok fazla seyredemiyorum ama her sabah Hürriyet gazetesinin baş sayfasında sık sık Survivor ile ilgili kavga haberleri görüyorum. “Hasan ile Bozok arasındaki büyük kavga!” veya “Doğukan, Berna’nın üzerine yürüdü.” gibi haberler hiç manşetlerden eksik olmuyor.

İyi güzel de neden koskoca Hürriyet gazetesi bu gibi haberleri hemen baş sayfasına taşıyor? Didişme, kavga, dövüş para ediyor da ondan. Hasan ile Bozok cici cici oturup beraberce kahve içtiler diye bir haber yapılsa, kimse o haberin yüzüne bakmaz. Her zaman pislik konular para ediyor.

Dikkat ederseniz bir münakaşa çıktığında olay kopma noktasına gelene kadar Acun’da müdahale etmiyor. Neden? Pislik işlerin para ettiğini Acun’da biliyor da ondan.
Suvivor’da dâhil olmak üzere bütün programlar reklamlarını veya birkaç gün sonra ekrana gelecek bölümlerini hep didişme sahnelerini göstererek satıyorlar. Evlilik programı öncesi bile “Gelin adaylarını müthiş söz düellosu.” diye programın reklamı yapılıyor.
Tarz olmak ve şık olmak yarışmasına çıkmış, zarif olması gereken yarışmacılar bile en ağır sözlerle birbirlerini yiyorlar ve program da bu durumdan besleniyor.

Konu ne olursa olsun programı yönetenler işler kopma noktasına gelene kadar kavgalara müdahale etmiyorlar. Burada insanın aklına güzel bir soru gelebilir. O zaman hiç müdahale etmesinler ve izlenme oranları daha da artsın diye düşünebiliriz. Bir noktada devreye giriyorlar zira işler geri dönüşü olmayan noktaları geçerse bu sefer yarışmacıları veya programın konuklarını yok etmek zorunda kalırlar ki, bu da hiç işlerine gelmez.

Amerika’da 25-30 sene kadar önce gençler arasında “ölüme yaklaşma” oyunu diye sakat bir oyun çok moda olmuştu. Kafalarına torba geçirip, ölme noktasına kadar nefessiz kalıp son anda torbayı açıyorlardı ama zamanlamayı iyi ayarlayamadıkları için bu merak yüzünden birçok çocuk hayatını kaybetmişti.

Burada da durum çok farklı değil. Didişmeleri ölme noktasına kadar sabırla takip ediyorlar ama bazen ipin ucunu kaçırıp programın seyir zevkinin yok olmasına neden oluyorlar.

Bizim topraklarımızda “Halkımız böyle istiyor” söylemi çok yaygın bir durumdur. Halkımız gerçekten de didişmeyi, kavgayı, gürültüyü seviyor. Edepli, terbiyeli, sakin insanlar veya programlar bu devirde çok ta para etmiyor.
Dikkat edin bakın; göreceksiniz ki programların çoğu, “Nasıl bir didişme oldu, gördüklerinize inanamayacaksınız.” şeklinde cümlelerle seyirci toplamaya çalışıyorlar. Yarışma programları da, evlilik programları da, açık oturumlar da, haber programları da, magazin programları da hepsi aynı taktiği kullanıyor. Biz de hiç sektirmeden her akşam bu programları izlediğimize göre, taktikleri de işe yarıyor demektir.

Didişen politikacılardan tutun da, didişen gelinlere kadar, ekranlarda kavga gürültü hiç bitmiyor. Ondan sonra diyoruz ki, “Neden kutuplaştık?” Kutuplaşma işe yarıyor, kutuplaşma para ediyor da ondan.
Fakir ülkelerde en güzel işleyen ama zengin ülkelerde kimsenin takmayacağı taktik, insanları belli parametrelere göre kutuplaştırmaktır.

Kavgasız gürültüsüz güzel bir hafta sonu olsun…
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder