28 Mart 2014 Cuma

Severiz Bir Büyüğün Arkasına Sığınmayı

Günaydın Dostlar,

Yüzyıllardır devam eden yaşam şekli ve beklentiler bu topraklarda hiç değişmez. Konu ne olursa olsun her zaman severiz bir büyüğün arkasına sığınmayı. Kendimizi her şeyimizi kontrol edecek yetkinlikte görmeyiz. Her zaman başımızda bir büyük olsun isteriz.

Bir yerde kendiliğinden gelişmiş, doğal sürecin parçası olarak yer almış bir büyük yoksa hiç sorun değil; biz hemen kendimiz yaratırız bir tane. Şarkıcılara, futbolculara, teknik adamlara imparator deriz ve tutar en tepeye oturturuz. Futbolcu olarak kalsa olmaz, illaki imparator olacaktır. İmparator yapamadıklarımıza da kral deriz, baba deriz, paşa deriz, sultan deriz; deriz de deriz. Hatta kralın çirkini, güzeli bile vardır.



Severiz kontrol edilmeyi, mayamızda var, alışmışız bin yıldır. Birileri bizim adımıza her şeyi düşünsün, kararları versin, biz de karar alma zahmetine ve riskine girmeyelim. Bir şeylerin yasaklanmasına da bayılırız. Yasaklar bizim için sevgi göstergesidir. Bizi sevdiği ve bizim iyiliğimizi istediği için yasakladı diye düşünürüz.

Geçmiş yıllarda bazen televizyonlarda yayımlanan evlenme programlarına denk gelirdim. Bu programlar tam hayatın içi, mahallenin gerçeğidir. Sorarlar adaylara “Karşı taraftan ne bekliyorsun?” diye. Kızlar da erkekler de onlar için gelecek olan adaylarda bekledikleri özellikleri sıralarken çoğunlukla hep “Beni kontrol edecek biri olsun.” derler. Nedir bu kontrol edilme arzusu kardeşim? Kocaman adamlar olmuşsunuz, kendi kendinizi bir zahmet kontrol edin artık.

Amerikalılar o kadar bireysel düşünür ki ben bir Amerikalının çıkıp da “Birileri beni kontrol etsin.” diyeceğini hiç tahmin etmiyorum. Onlar her zaman ben kendimi kontrol ederim, kimseye ihtiyacım yok diye düşünür. Özgürlüklerine ve bireyselliklerine çok meraklıdırlar.

Maço ve kabadayı tavırları da severiz. Büyük bir yerlere oturttuğumuz insanların bu tip tavırlar sergilemesi de beklentilerimiz içindedir. Ona, buna posta koyacak ki biz de sokakta “Bak gördün mü babayı ne biçim posta koydu bilmem kime.” diyeceğiz. Bizim çocukluğumuzda etraf kabadayı doluydu. Kim bu adam dediğinde “Mahallenin kabadayısı” derlerdi. Ben o zamanlar bu durumu hiç anlamazdım. Gerçi düşündüm de şimdi de pek anladığım söylenemez. Sanki adamın bu konuda üniversiteden alınmış bir kabadayılık sertifikası var.

Bulamadık mı arkasına sığınacak bir kimse, bu sefer de bir yetmişliğin arkasına sığınırız. Acımızı, sevincimizi ona anlatırız. Adalara karşı oturmuş yavaş yavaş kararmakta olan denize bakarken sığınırız ona, o da bir büyüktür. Kırılgan olması hiç önemli değildir, yeter ki başımızda bir büyük olsun. Masamızda bir büyük olduğu zaman bütün dertlerimizden arınırız. O masada o gece konuşulacak veya olabilecek her şey, artık o büyüğün sorumluluğundadır.

Bağlıyızdır da büyüklerimize. Bizim büyükler, her konuda her şeyin en iyisini bilirler ve yaparlar. Kimse bizim büyüklere laf söyletmez. Körü körüne garip bir bağlılığımız vardır. Ev hayatı da böyledir. Her şeyin en iyisini her konuda evdeki dedeler, babalar bilir. Kimse de belki dedem bu konuyu bilmiyordur demez, diyemez.

Araştırıp işin doğrusunu öğrenmek yerine, duyduğumuza inanmayı da çok severiz. Araştırıp, öğrenmek doğal olarak bir zahmet, bir çalışma gerektiriyor. Bu konuda son derece tembelizdir. Araştırmacılık bizim ruhumuzda yok. Büyüklerimiz söyler bir şeyler nasıl olsa, biz de ona göre hareket ederiz. Araştırmaya ne gerek var? Sevdiğimiz, saydığımız bir insanın her dediği doğrudur bizim için. Bu yönü iyi ama bu yönü de çok kötü demeyi beceremeyiz.

Ne der Robin Sharma? “Nefes alabilen her insan lider olabilir.” Bence artık kontrol edilmekten vazgeçip bırakın evin, sokağın, mahallenin, işyerinin lideri olmayı; en azından kendimizin lideri olmayı becerebilmeliyiz.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

1 yorum:

  1. Günaydın Dostlar,
    Yazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
    Sağlıklı kalın, mutlu kalın...

    YanıtlaSil