7 Mart 2014 Cuma

Biz Florida'ya Gidiyoruz

Günaydın Dostlar,

Güzel bir Michigan sabahıydı. Sabahın erken saatlerinde horozlar ötmeden derslerimize gitmiş, öğlen gibi de dersleri bitirmiştik. Daha önce de belirttiğim gibi üniversite yıllarında iyi öğrenciydik, ders kaçırmazdık. Dersler bittikten sonra okuldan çıkarken sevgili arkadaşım (kardeşim) Sinan’a rastladım.
Michigan’daki bütün parasız öğrencilerin aldığı gibi biz de üç yüz dolarlık eski bir araba almıştık. Allah var, işimizi de görüyordu. Hava güzel, dersler de bitmiş; artık sokaklar bizi çağırıyor. Lüks otomobilimize binip Detroit’e gitmeye karar verdik.

Ara sıra bu şekilde Detroit’e giderdik. Sonuçta kabaca bir buçuk saatlik bir yol. Detroit’te Yunan Mahallesi’nde bir yemek yer, biraz gezer sonra da akşama doğru dönerdik. Aslında düşündüğünüz zaman, Detroit Amerika’nın en tehlikeli şehirlerinden biri ve fazla gezecek bir yeri de yok. Bu tip bir seyahat de taş çatlasa yılda iki üç defa olurdu. Amerika’da benzin o zamanlar çok ucuzdu ama bizde çok ucuza yetecek kadar bile para yoktu.


Çıktık yolla, başladık I-75 Otoyolundan güneye (Detroit’e) doğru gitmeye. Soru sormayı seven Sinan, yolda bana “Bu I-75 Otoyolu nereye kadar gidiyor?” diye sordu. Ben de “Florida’ya kadar gidiyor.” dedim. İki dakika kadar bir sessizlik oldu ve ben klasik bir Yay çatlaklığıyla “Gidelim mi ulan?” diye sordum. Saat öğleden sonra 14.00, yanımızda toplasan 150 dolar kadar para var ve hiçbir hazırlığımız yok. Yanımda yedek yün donum bile yok. Bir de Detroit’te fotoğraf çekeriz diye yanımıza aldığımız fotoğraf makinemiz var. Böyle bir soruyu sorarkenki tek güvencem de Amaco kredi kartına sahip olmam. Bu kartla benzin alabileceğimizi, bir de bu kartın Diners Club kredi kartı kabul eden bazı işletmeler tarafından kabul edildiğini biliyoruz.  

Sinan, “Ne kadar sürer?” diye sordu. Sanki biliyormuş ve Florida’ya elli kere gitmiş gelmiş gibi “Akşam 01.00 gibi orada oluruz.” diye atıverdim. Ne düşünüp de bu şekilde attığımı hiç hatırlamıyorum. “İyiymiş ulan hadi gidelim.” dedi ve son karar verilmiş oldu. Bu kararı verirken uzak bir yerlerde olduğunu biliyorduk ama 1.300 milden (yaklaşık 2.100 km) fazla bir mesafe olduğunu bilmiyorduk. Detroit planı değişti, biz artık Florida’ya gidiyoruz, doldurduk benzini çıktık yola.

Akşam saat 24.00 olduğunda daha bir sonraki eyalet olan Ohio’dan çıkamamıştık. Saat 00.30 gibi Ohio’nun Kentucky sınırındaki güzel şehri Cincinnati’de bir şeyler yemek için durduğumuzda, “Oğlum Florida düşündüğümüzden daha uzak galiba.” dedim. Daha Kentucky var, daha Tenesse var, daha Georgia var, ondan sonra Florida. Sinan da endişeli ve pişman bakışlarla “Öyle görünüyor.” dedi.

Tekrar düştük yola. Bütün gece Kentucky dağlarında, Tenesse yaylalarında araba kullandım ve sabaha karşı gün aydınlandığında Atlanta, Georgia’ya yaklaşmıştık. Bu büyük kararı verdikten sonra, yirmi beş saatlik bir maceranın sonunda Daytona Beach, Florida’ya vardık. Vardık varmasına da küçük bir sorun vardı, Emin boynunu çeviremiyordu. Boynum sürekli yola baktığı açıda sabitlenip öylece kalmıştı. Sonra ne halt ettik de düzeldi hiç hatırlamıyorum.  
Uzun yolun sonunda gecesi 20 USD’den çok rezil bir otel bulabildiğimiz için çok mutlu olmuştuk. Amerikan filmlerinde sık sık gördüğümüz, hani böyle neredeyse arabayla odaya kadar girilen oteller var ya işte tam da onlardandı. Bulunduğu mevkii ve fiyatı bize çok uygundu. Yıllar sonra bir kere daha Daytona’ya gittiğimde, yolun kenarında o oteli görüp “Ne cesaret burada kalmışız?” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Kaldığımız dönemde, bize o kadar da kötü ve tehlikeli görünmemişti. 

Geldik buralara kadar azacağız, gecelere akacağız. Akacağız, akmasına da ufak bir sorunumuz var, paramız yok.  Benzinciden benzin alırken oradaki küçük dükkândan bir iki tane de üzerinde Daytona Beach yazan tişört, şort filan aldık. Süpermarkete gidip diş macunu, diş fırçası gibi zaruri ihtiyaçlarımızı da minimumda aldığımızı hatırlıyorum.

Ertesi gün öğrendik ki Disney Parkları (o zaman iki tane var galiba) yarım saat mesafede Orlando’daymış. Bu kadar yol geldik, gitmemek olmaz. Kararı vermek çok kolay oldu. Sabahın erken saatlerinde kalktık, gittik ama kapıda Diners Club kabul etmediklerini öğrendik. Bilet fiyatını hatırlamıyorum, tek bildiğim bizim bütçemizin çok üstünde bir rakamdı. Otele döndüğümüzde resepsiyon gibi olan yerdeki çocukla konuşurken “Sorun değil biz Disney biletleri satıyoruz, odanıza yazdırırsınız.” dedi. Bunu duyunca durur muyuz, ertesi sabah bir daha gittik. Sabah 10.00’dan, akşam 22.00’ye kadar aralıksız eğlendik. O zamanlar bu yıllardaki gibi korkunç kalabalıklar da yoktu ve park tecrübesini daha güzel yaşayabiliyordunuz.

Daytona’da çok kısıtlı bir para ve yanımızda hemen hemen hiçbir şey olmadan çok eğlendik. Bakkaldan alıp gece kumsalda içtiğimiz biralardan tutun da öğrenci barlarında geçirdiğimiz zamanlara kadar her şey çok güzeldi. Lüks arabamızla Daytona Speedway Pisti’nde tur bile attık.
Sabahları biz kalkana kadar zaten öğlen oluyordu ve kahvaltıları da o zamanlar yirmi dört saat açık olan ve çok ekonomik olan Sambos restoranlarında yapıyorduk. Bir taşla iki kuş durumu.

Her güzel şey gibi Florida seyahatinin de sonu geldi (sanki başı varmış gibi) ve güzel bir Florida sabahında erkenden dönüş yoluna koyulduk. Benzinciden benzin alırken baktık orada çok ucuz fiyata çuvalla portakallar satılıyor. Sinan, “Oğlum buralara kadar geldik portakal almayacağız mı?” dedi. Sanki çok yermişiz gibi ben de “Tabii tabii alalım.” dedim.  Kaç çuval aldığımızı hatırlamıyorum ama Saginaw’daki bütün Türk arkadaşlar portakal yemekten bıkmıştı.
Dönüşte artık bu I-75 güzergâhını iyi öğrendiğimiz için öbür taraftan Carolina, Virginia üzerinden gitmeye karar verdik ve yol epeyce uzadı. Yine bir yirmi beş yirmi altı saatlik yolculuktan sonra evimize Saginaw Michigan’a varabildik. Yaşlı ve yorgun arabamız bizi bu plansız seyahatte yollarda bırakmamıştı.

Hayatta her şeyin bir bedeli var. Florida seyahatinin kredi kartı borcunu ödeyene kadar okulda yapmadığımız iş, temizlemediğimiz mekân kalmadı. Arkadaşlar bilirler, ben öğrenci yurtlarındaki odaları süper temizlerim. Ne demiş atalarımız, “Tatlı tatlı yemenin…”
Vaktin ve paran varsa mutlaka gitmelisin, gezmelisin hatta paran yoksa da.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

 

1 yorum:

  1. Günaydın Dostlar,
    Yazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
    Sağlıklı kalın, mutlu kalın...

    YanıtlaSil