12 Mart 2014 Çarşamba

Sorun Atasözlerinde mi?

Günaydın Dostlar,

Geçen haftaların bir tanesinde “Yaptığın İşin En İyisi Ol.” diye yazmıştım.
“Yaptığın işin en iyisi ol, sadece sonuca odaklanma, kaliteye de odaklan.” diye yazmışsın ama bizim “Hatice’ye değil, neticeye bak.” diye atasözlerimiz var diye yazmış sevgili Salih.

Çok da güzel söylemiş. Sorunumuz da bu mu yoksa? Yüzyıllardır değişmeyen sözleri günümüz şartlarına göre revize etmek mi gerekiyor acaba?
 
Asırlardır değişmeyen atasözlerimiz midir bizi kötü yola sürükleyen? Dillerde dolaşan sözler midir yaptığımız sakatlıkları bize sanki dünyanın en normal işiymiş gibi gösteren? Bu sözler midir bizi ayrıştıran, ötekileştiren, kendi menfaatimizden başka hiçbir şey düşünmeyip olabilecek en kısa yoldan paraya ulaşmayı düşündüren? Bırakın atasözünü; onun, bunun söylediği sözlerin bile arkasına sığınmayı çok severiz biz.
Zaman zaman denk gelirsem televizyonda "Muhteşem Yüzyıl" denilen diziyi izliyordum. Bana en ilginç gelen tarafı da bu topraklarda beş yüz yıldır hiçbir şeyin değişmemiş olmasıydı. Aynı yalanlar, aynı yalakalıklar, aynı ikiyüzlülükler, aynı hilekarlıklar, aynı sahtekarlıklar, aynı politikalar hepsi ama hepsi aynen devam ediyor. İnsan beş yüz yılda beş yüz milim yol almaz mı?

Artık bu devirde “Hatice’ye değil, neticeye bak.” yerine “Neticeye bak ama Hatice’yi de aklından çıkarma.” mı demek gerekiyor acaba? Hatice olmadan neticeye varmak kalitesiz iş yapmaya bir davet midir?

“Beni sokmayan yılan bin yaşasın.” sözü bizim ruhumuza işlemiştir. Çok sever, çok da benimseriz. “Bugün beni birebir ilgilendiren bir sorun yok, yılan başkalarını sokuyorsa bana ne kardeşim.” deyip geçenimiz çoktur. “Bugün seni sokmayan yılan, yarın seni de sokabilir.” şeklinde bir revize şart bence.

“Devletin malı deniz, yemeyen domuz.” gibi sözlerimiz midir bizi yolsuzluklara sürükleyen? Bu gibi lafların toplumda çok benimsenmiş olması, yemeyene keriz gözüyle bakılması mıdır insanların vicdanını rahatlatan?

Bu sözün belki de “Devletin malı deniz ama yemek olmaz.” gibi revize edilmesi mi gerekmektedir? Belki de insanlar bu şekilde söylersek “olmaz” lafına bir gram yerine, iki gram değer verirler mi acaba?
“Sakla samanı gelir zamanı.” mıdır bizi kullanmadığımız her şeyi bile evde tutmaya zorlayan? Belediyenin kamyonlarla boşaltmak zorunda kaldığı çöp evlerin temelinde bu atasözü mü vardır? Belki de artık “Samanı bir müddet sakla, işine yaramıyorsa başkasına ver.” demek gerekmektedir. Sakla sakla nereye kadar. Bırak biraz da başkaları kullansın. Belki on üç yıl sonra işime yarar diye lüzumlu, lüzumsuz her şeyi saklamak bugün artık halen geçerli bir kavram mıdır?
“Bükemediğin eli/bileği öpeceksin.” bizi kabullenici bir ruh haline sokuyor. Yenilgiyi kabul et ve git evine mışıl mışıl uyu. Öpeceksin ama daha sonra da bükebilmek için daha çok çalışacaksın diye bir ilave yapılması gerekiyor.

Armudun iyisini neden ayılar yiyor? Ben bunu kabul etmek zorunda mıyım? Ayılarla beraber herkes de yese olmaz mı? Hatta iyisini ayı olmayanlar yesin, kötüsü ayılara kalsın.

O zamanlarda köy sayısı çok fazla olmadığı için ve de insanlar bu kadar politik olmadıkları için doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış ama günümüzde öyle mi? Bu rakamın en az doksan dokuz olarak revize edilmesi lazım. Bu devirde doğruları söylemek değil, isteneni söylemek önemli. Belki de doksan dokuz ile sınırlamayıp ucunu açık bırakmak gerekiyor.
Bir haftayı daha bitiriyoruz. Bugün herkes kalbimizdeki çocuklar için muhakkak ve muhakkak birinin hayatında minicik de olsa bir iyileştirme yapsın. Belki örnek olursunuz da başkaları da yapar. Unutmayın “Üzüm üzüme baka baka kararır.”

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…
 

1 yorum:

  1. Günaydın Dostlar,
    Yazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
    Sağlıklı kalın, mutlu kalın...

    YanıtlaSil