18 Mart 2014 Salı

Geri Dönmeyi Hiç Düşünmediler

Günaydın Dostlar,

“Servis beni kapımın önünde bırakmıyor.”, “Ayşe tam evinin önünde iniyor, ben 130 metre yürümek zorunda kalıyorum.”, “Yemekleri bu şirket çok yağlı yapıyor.”, “Bu yemek şirketini değiştirelim.”, “Yemekler çok yağsız, kuru kuru yenmiyor.”, “Ben yağmurda, çamurda tam 390 metre servise yürümek zorunda kalıyorum.”, “Ölçtüm servisten indikten sonra ben eve 390 metre yürüyorum, Ahmet 350 metre yürüyor, bu hiç adil değil.” vs. vs. vs.


 
Eski iş yerlerimde bu tip şikâyetler hiç bitmezdi.. Ben de arkadaşlara “Ben idari işler amiri değilim, doğru masa ben değilim.” derdim ama yine de “Biz sana anlatmak istiyoruz.” derlerdi. Sanki ben servis güzergâhına müdahale edeceğim veya yemeğin yağına, tuzuna karışacağım.
Bu gibi durumlarda da benim aklıma hep o Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda aç, susuz savaşan kahramanlar gelirdi. “Ne alaka?” diyeceksiniz. Bilmiyorum ama günde bir kere yemek yiyerek veya hiç yemeyerek “Yemesek de içmesek de Çanakkale’den geçemezsiniz.” diyen o kahramanlar gelir aklıma.


Rahmetli babaannemin anlattığı on beş yaşındaki çocukların Giresun’da meydanda toplanıp nasıl savaşa gittiklerinin anıları gelir aklıma. Son yemekler, son sarılmalar, son dualar, son bakışmalar ve istikamet vatan koruması... Kalpler buruk, kalpler gururlu. Hiç futbol topu ile oynayamadan savaş topu ile oynamaya giden o cesur çocuklar. Gidenlerin de uğurlayanların da onların bir daha hiç geri gelmeyeceğini biliyor olması gelir aklıma.

Baba gitmiş, ağabeyler gitmiş, başka kimse kalmadığı için sıra 15 yaşındakilere gelmiş. Kocası, oğulları geri gelmeyen fedakâr anneler 15 yaşındaki oğullarını da getirmiş Giresun meydanına. Biz bugün çocukları zar zor servise bindirip okula yollarken güçlü Karadeniz kadınları dimdik durarak gururla teslim etmişler oğullarını bu vatana. Bu görüntüler ülkenin dört bir yanında yüzlerce kere tekrarlanmış.

Günümüzün dünyasında insanların şahsi hırsları, kaprisleri, bencillikleri, ihtirasları, kibirleri, şımarıklıkları uğruna nasıl her şeyi yapabildiklerini görürken Çanakkale’de ve Kurtuluş Savaşı’nda yapılan kahramanlıklar, fedakârlıklar gelir aklıma.

Vatanı için canını gözünü kırpmadan feda eden, birçoğunun belirli bir mezarı bile olmayan o fedakâr çocuklar gelir aklıma. Giderken kesinlikle dönemeyeceklerini bilen ve bir daha da dönemeyen on beş yaşındaki çocuklar gelir aklıma.

Kahraman Türk kadını gelir aklıma.

Çanakkale’de şehit oldu İnebolulu Şerife Bacı’nın kocası. Herkes gibi o da uçsuz bucaksız mezarların birinde yatıyor. Canını verdi ama vermedi geçit düşmana. Geçirmedi kimseyi Çanakkale’den. Çanakkale geçilmez ruhu dünyada eşi benzeri olmayan bir inançtır, bir direniştir. Bu inanç daha sonraki yıllarda Anadolu’da Kurtuluş Savaşı’nda bir tarihin, bir direnişin destanını yazmıştır.

Sen pes edebilirsin, sen yemeği sevmeyebilirsin, sen servise 390 metre yürümeyebilirsin, hiçbir büyük sorunun olmadığı halde sen kendi kendini mutsuz etmek için elinden gelen her şeyi yapabilirsin ama
on beş yaşındakiler pes etmez, Çanakkale geçilmez!

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

 



1 yorum:

  1. Günaydın Dostlar,
    Yazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
    Sağlıklı kalın, mutlu kalın...

    YanıtlaSil