23 Nisan 2014 Çarşamba

Facebook Twitter'ı Kıskanıyor...

Dün akşam Facebook aradı beni. Sesinde bir kırgınlık, bir sitem vardı. Hafiften de küsmüş bana. Dedim ne oldu? Bu aralar Twitter hiç dilinden düşmüyor ama benim adım bile geçmiyor diyerek çok üzüldüğünü belirtti. Dedim, Facebook’cum olur mu, sen benim ilk göz ağrımsın, ben seni kimselere değişmem.

Aslında Facebook’a geç katılanlardan biriyim ben. Geç katıldım, çünkü ne işe yaradığını uzun bir süre anlamadım. Soruyordum arkadaşlara ne işe yarıyor diye, işte insanların ne yaptığını görüyorsun, mesaj yolluyorsun, aplikasyonlar var mesela arkadaşlarına rakı filan yolluyorsun diyorlardı. Tövbe, tövbe.
 
Ben arkadaşlarıma mesajlarımı e-mail ile yazarım Facebook’a filan gerek yok diye 2 sene kadar girmedim Facebook’a. Sonunda sevgili kardeşim Tayfun, Giresun yollarında beni girmek için ikna etti ve girdim meşhur sosyal paylaşım sitesi Facebook’a. Sosyal paylaşım sitesi. Kim bulduysa bu lafı iyi bulmuş. Malum Facebook’un ilk günden beri hayatımıza getirdiği artılar inkar edilemez.  Facebook olmasaydı Ankara’dan çıktığımdan beri görüşemediğim bazı arkadaşlarımı, Amerika dönüşü irtibatım kopan bazı arkadaşlarımı filan kolay kolay bulamazdım. Bu yöndeki katkısı gerçekten çok büyük oldu.
En büyük katkısı da, kim hangi dakikada, ne halt etmiş onu da takip edebilmemiz. Bu kadar iyi takip edebilmek için o insanların evinde yaşamak gerekir. Böylece de telefon edip ne halt ediyorsunuz demeye gerek kalmadan günlük yaşamlarını zaten birebir izleme şansı buluyorsun. Hatta sen de yazabiliyorsun. “Oslo’da mısınız çok güzel görünüyorsunuz” filan gibi resimlere yorumlarda yapabiliyorsun.  Onların gezip, yürüyüp, yiyip, içmelerine senin mutlu olman, insanların da hoşlarına gidiyor. Buda güzel bir şey. Bir kısmı da “zıkkımın dibini yiyin” veya “cehennemin dibine gidin” diyordur ama onları boş verin.

Zaman, zaman toplantılar, yemekler, partiler oluyor ve onları da gitmediyseniz bile gitmiş gibi takip edip yaşayabiliyorsunuz. Yazılan yorumlara, konulan resimlere, linklenen şarkılara kendinizce yorumlarda getiriyorsunuz. Hımmm şimdi bu böyle yazmakla ne demek istemiş “ulan benimi kastetti acaba” diye düşünüyorsunuz. Bu şarkıyı post etmiş, biz bu şarkıyı 13 ay önce beraber dinlerdik acaba benim için mi post etti filan diye aklınızdan geçiyor.

Bunların hepsi iyi güzel de, bazen de resimlerin altına kim olduğu yazıldığında, “geri zekalı ne yazmış babam görecek, o görecek, bu görecek” durumları oluyor. İnsanlar ismi nasıl sileceğini şaşırıyor.
 
Başta da söylediğim gibi insanlarda bir birlerine hadi arkadaş olalım talepleri yolluyor. Bu tanıdık da olabiliyor veya tanımadık ta, ya da tanıdığın tanıdığı da olabiliyor. Böyle bir yılışma platformunu başka nerede bulacaktınız.

İnsanlardan böyle bir talep gelmesi normalde, zaman, zamanda taştan, kumdan, odundan arkadaşlık talepleri geliyor.  “Murat Emlak sizle arkadaş olmak istiyor”. Bu ne ulan? Bazen de “bizim manav sizle arkadaş olmak istiyor” gibi talepler geliyor. Ne ulan bunlar? Ben geri zekalı mıyım dükkanla, evle, apartmanla, fabrikayla, bahçeyle arkadaş olayım. Ayrıca diyelim ki arkadaş olduk. Ne arkadaşlığı yapacağız? Sohbet mi edeceğiz, Candy Cruh’da birbirimize rakip mi olacağız, beraber yola çıkıp seyahatlere mi gideceğiz, kocaman bardaklardan kırmızı şarap mı içeceğiz veya rakı balık mı yapacağız?

Birde birileri, başka insanların adına giriyorlar Facebook’a. Ondan sonra “Can Yücel sizinle arkadaş olmak istiyor” gibi talepler geliyor. Diyorum kendi kendime “I hope not ulan” … Cidden istiyorsa sıçtık resmen…
Can Baba der ki “olmuyorsa zorlamayacaksın” …. Sen de, adam binayla, bahçeyle, işyeriyle arkadaş olmak istemiyorsa zorlamayacaksın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder