4 Nisan 2014 Cuma

Michigan'da Bilgisayar Okumak

Günaydın Dostlar,

Bu güzel cuma sabahında artık hepimizin güncel olaylardan çok sıkıldığını düşünüyorum. Gelin bırakalım 2014’ün İstanbul’unu, 1970’lerin Michiganı’na gidelim. Yıl 1978 - 1979. Emin’in 19 20 yaşlarında Michigan’da üniversiteye gittiği yıllar.


O günlerde çok revaçta olduğu ve de çok yeni bir konu olduğu için ben de bilgisayar okumaya karar vermiştim. Bu konuya epeyce bir merakım da vardı. Sevgili arkadaşım, kardeşim Bülent ile beraber yıllarca Michigan’ın kışın averaj -25 -30 derece olan havasında uğraşıp durduk. Bülent hep yanımdaydı. Benden birazcık küçük olduğu için beni çok sever, sayardı. MBA yaptığımız yıllar da hep beraber geçti. Çok şey yaşadık sevgili Bülent’le. Ne yazık ki Türkiye’ye döndükten kısa bir süre sonra sevgili Bülent Ankara’da bir trafik kazasında vefat etti. Üzerinden yirmi yıla yakın bir süre geçmiş olmasına rağmen seni hiç unutmadım, mekanın cennet olsun sevgili kardeşim.

Michigan’da şartlar zor. Paramız yok denecek kadar az. Okullarda, şu andaki dizüstü bilgisayarlar kadar hafızası olmayan ama ağırlığı on üç ton gelen bilgisayarlar var. Bilgisayarı kullanabilmek için günler önceden iki saatlik bir saat dilimini rezerve etmen gerekiyor. Fortran programlarının tek tek delikli kartlara yazıldığı dönemler. Hemen hemen hiçbir paket program yok.. Biz tam okulu bitirirken yavaş yavaş Lotus 123, Word Perfect gibi programlar ortaya çıkmaya başlamıştı.
Sevgili Bülent ile birlikte genelde biz gece gündüz ayaktaydık. Biraz uyuduksa da saati sabahın 03.00’üne, 04.00’üne kurarak kalkıp okula gittiğimiz çok olmuştur. Dışarısı -30 derece iken kalkıp, giyinip okula gitmek hiç de kolay bir iş değildir. Tabii yün donsuz olmaz. Michigan’da yaşayan herkes en az yılın altı ayında yün don giyer. Kış bitince de bir anda yaz gelir. İki hafta içinde sıcaklığın -30 dereceden +30’a geçtiğini hatırlarım. Yün donunu çıkarmayı unutursan bu seferde kurdeşen dökersin.

Bütün gece ayakta olan insanların karnı da acıkır. O zamanın Michiganı’nda o saatlerde sadece arabaya servis kısmı açık olan Burger King vardı. Rahmetli Bülent gece yarısı beni arar ve "Burger King alıp geleyim mi ağabey?" derdi. Gece saat 01.00 de şu anki Okan Bayülgenlerin, Beyazların örnek aldığı David Letterman’ın programı başlardı. Burger Kingleri yerken muhakkak oturup onu izlerdik. Bu bende öyle bir alışkanlıktır ki muhakkak en az ayda bir kere canım, Burger King ister. Sevgili kardeşim Mutlu hatırlayacaktır, yıllar önce bir gün Mersin’de “Ne yiyelim?” dediğinde Burger King diye tutturmuştum. Bu arada David Letterman da bin yaşına gelmiş ama halen programı devam ediyor.

Program bitiminde yine yazılmış programlar yerlere saçılır ve neresinde hataları olduğu bulunmaya çalışılırdı. Bir şeyleri değiştirdin, gittin denedin ve yine olmadıysa belki bir dahaki denemeni ancak 15 20 saat sonra yapabilirsin. Her dakika terminaller elinin altında olmadığı için eline geçirdiğinde deneme şansını çok iyi kullanman gerekir. Bunlar tabii bir de normal terminaller. Grafik işi iyice sakattı. 45 50 bin öğrencisi olan okulda sadece iki tane grafik çizebilen terminal vardı. Onlara da neredeyse lisedeyken rezervasyon yaptırman gerekiyordu.
Bitirme projesi olarak bana Saginaw – Michigan’daki at yarışlarının programının yazılmasını vermişlerdi. Aylarca üzerinde uğraştığım çok zor ve detaylı bir projeydi. At yarışlarını bilenler bilir, çok çeşitli oynama şekilleri var. Burayla tamamen aynı mı bilmiyorum ama orada, tek bir yarışta bu at birinci olacak diyebiliyorsun veya ilk üçe girecek diyebiliyorsun ya da bu birinci bu ikinci olacak diyebiliyorsun vs vs. Hepsinin ayrı ayrı kazanma oranları var. Ben, hayatımda hiç at yarışı oynamadım ama işin nasıl yürüdüğünün detaylarını iyi bilirim.

1980 başlarında, içinde 8085 – 8088 mikroişlemci bulunan IBM PC’ler piyasaya çıkmaya başladığında artık bizim işimiz hemen hemen bitmişti. Ulan uçuyor bunlar keşke bizim zamanımızda da olsaydı filan diye konuşuyorduk. Sevgili Bülent “Bunlardan bir tane eve aldığımızı düşünebiliyor musun?” derdi. Doğru hatırlıyorsam 5 Mhz civarı da bir hızları vardı. Günümüzde oyuncaklarda bile çok daha hızlı işlemciler var.

Michigan’da zor, kısıtlı ama güzel bir hayatımız vardı. Diplomayı alana kadar herkes gibi biz de çok uğraştık. Gecenin ortasında buldum buldum diye yataktan kalktığımız çok olmuştur. Programın neden çalışmadığını buldum zannedersin, giyersin yün donunu, gidersin okula, denersin ve yine olmaz. Halbuki otuz dokuz dakika önce yatakta sana çok mantıklı gelmişti. Kafamızda devamlı yazdığımız programlar, yaptığımız projeler vardı. Yatakta, uykuda, Burger King’te her yerde hep yazmaya çalıştığımız programların mantığını düşünürdük.

Bütün programlarımı, projelerimi saklamıştım ama Türkiye’ye dönerken mecburen atmak zorunda kaldım. Bugün artık her şeyi yapan o kadar çok paket program çıktı ki bizim üç gün uğraşarak, bir program kodu yazarak yaptığımız işleri bu programlar bir saniyede yapıyor. Günümüzde artık alt seviye dillerin bile yazılması, anlaşılması daha kolay. Alt seviye, üst seviye bütün diller zaman ilerledikçe kullanıcılar için daha kolay (user friendly) bir hale getirildi.
O günlerden ne programlar kaldı ne de bilgisayarlar. Çöpten çıkartıp kullandığımız yataklar da yok. Michigan’da kışlar bile o kadar soğuk olmuyor artık. Emin’in kalbinde tek kalan anılar ve sevgili kardeşi Bülent’in hiç değişmeyecek olan yeri.

Hemen belirteyim, resimdeki arkadaş Bülent değil.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder