14 Nisan 2014 Pazartesi

Survivor Gerçeği

Günaydın Dostlar,

Kimse kıvırmasın. Son zamanların popüler lafıyla “Hepiniz oradaydınız.” Hepinizin ne olup bittiğinden haberi var. Benim bile (bu programı pek de izlemediğini söyleyen biri olarak) her şeyden haberim var.

Her zaman başbakanın bu halkı iyi tanıdığı söyleniyor ama bence bizleri en az başbakan kadar iyi tanıyan bir diğer isim de Acun Ilıcalı. Bu halka neyi, nasıl satacağını çok iyi biliyor. Bizim halkımız meraklıdır ve televizyon seyretmeye de bayılır. Amerikalılar izleyebilir ama bir Alman aile oturup da haftada üç gece, arka arkaya üçer saatten böyle bir programı izler mi acaba diye de merak ediyorum.
 
Acun artık takım şablonlarını da oturttu. Nasıl bir kombinasyon kurarsa hem yarışmalarda başarılı olurlar hem de birbirlerini yerler balansını çok iyi çözdü. Malum biraz didişme, biraz pislik, biraz laf sokma filan olmazsa program reytinglerde sonuncu olur. İki üç hafta kadar önce gördüm, “Acun ağabey ben bunların hepsini gömerim.” deyip duran adam halk oylamasında birinci oldu.


Takımları oluştururken ilk önce bir tane yeni emekli olmuş futbolcu şart. Ahmet Dursun, Ümit Karan, Pascal Nouma gibi insanlar bu kategoriye giriyorlar. Modası geçmek üzere olan bir iki tane dizi oyuncusu veya şarkıcı da fena olmaz. Daha önce de yazmıştım, her zaman bizim başımızda bir büyük şart. 45-50 yaşlarında, Mustafa Topaloğlu gibi şimdiki Ertunga Gemuhoğlu gibi birileri de olmadan olmaz. Bunlar grubun “baba” figürleri oluyorlar.


Gönüllülere Müge gibi geçen seneki Fatmagül gibi toplumun beğeneceği iki güzel kız koyup karşı tarafa da Özge Ulusoy, Eda Özerkan gibi iki tane bir türlü tutturamamış manken attın mı işler iyi gidiyor demektir. Herkese nasip olmuyor ama Özge Ulusoy’un Survivor’dan sonra işlerinin çok açıldığı da bir gerçek. Bazı insanlar Acun’un yanında yürüdükleri zaman çok ciddi bir şekilde yol alabiliyorlar. Acun’la takılırsan reklamlardan tut da Kanuni’nin özel şoförü olmaya kadar her işi yapıyor olabilirsin.

Son yıllarda, Arnavut güzeli Almeda Abazi veya Ganalı Samantha gibi yabancı kökenli ama Türkiye’de yerleşik insanları da gruplara eklemek adetten olmaya başladı. Pascal Nouma, bu gruba da giriyor. Adam çok fonksiyonlu, her gruba uyuyor. Tabii burada şöyle de bir durum var. Acun’un kafası devamlı çalıştığı için bir yarışma yaparken hemen “Ben bu insanı başka hangi yarışmada kullanabilirim?” diye düşünmeye başlıyor. Bence "O Ses Türkiye" şampiyonu Hasan Doğru’nun da Survivor’a gitmesi an meselesidir. Oturup sessiz sessiz etrafa bakar.
Daha önce de belirttiğim gibi bu takımlardaki en önemli profiller ortalığı birbirine katacak olanlar. Herkes oturup gül gibi geçinse kimse izlemez programı. Acun da bunu çok iyi biliyor ve muhakkak ve muhakkak ortalığı karıştıracak, sesi çok çıkan, edepsizlikte ve agresiflikte sınır tanımayacak bir iki kişiyi de aralara serpiştiriyor. Bu tiplere bayıldığımız ve de ne dobra ne mert insanlar diye düşündüğümüz için de bunlar genellikle halk oylamalarında en yüksek puanları alıyorlar.
 
Malum bu yarışmada en büyük sorun açlık. Acun, ilk yıllarda düzenli erzak verildiğini çok dillendirmese de son yıllarda bunu zaman, zaman söylüyor. İki üç sene önce “Bize erzak veriliyordu.” diye yaygara yapan manken kızın bence bu açıklamalarda büyük bir rolü oldu. Millet çok da merak sarmasın diye acilen konu kapatıldı gitti.

Şartların zor olduğunu kesinlikle kabul ediyorum. Üç öğün yemek firmasından yemek gelse yine de çekilmez orası. Bırakın sahilde yatmayı, böyle bir adada beş yıldızlı bir otelde bile bir müddet sonra insan sıkıntıdan patlar. Her akşam karanlığın yokluğunda yatıp ertesi sabah pırıl pırıl bir güneşin hiçliğine uyanmak herkesin harcı değil. Yokluk ve boşluk bir müddet sonra insanı kemirmeye başlar.

Bütün bu bilinen, bilinmeyen erzak yardımları ve de yiyecek ödüllerine rağmen ben aç olduklarına, yeteri kadar yemek yiyemediklerine bütün kalbimle inanıyorum. Babam, “Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin.” derdi; cidden açlık zor bir iş; Allah kimseye vermesin.
 
Yeteri kadar yemek yiyemedikleri kesin ama ilk günden beri de aç insanların bu kadar enerji ve güç gerektiren oyunlarda hem de çok sıcak bir havada nasıl yarışabildiklerini de merak etmiyorum dersem yalan olur. Ben öğlende yemek yemesem akşama konuşacak enerjim kalmıyor. Bunlar beş cm balığı on kişi paylaşıyorlar, sonra da aç ve bitkin halleriyle yapmadıkları kalmıyor.

Kimseye nazar değdirmeyeyim ama adada ilk yıldan beri kimsenin hastalanmaması da dikkatimi çekiyor. Motorlarda rüzgârda gidip geliyorlar, ıslak kumların üzerinde yatıyorlar, üstelik de yeteri kadar beslenemiyorlar ama kimse hasta olmuyor. Oyunlarda yaralanıp doktor ihtiyacı olan oldu ama soğuk algınlığı vs. gibi hastalığı olan hiç görmedik. Adanın havasının temiz olması ve etrafta hasta edecek bir şeylerin olmaması bunun nedeni herhalde diye düşünüyorum. Demek ki “Terli terli rüzgâra çıkma.” gibi lafların da hasta olmakla çok bir alakası yokmuş. Etrafta mikrop, bakteri, virüs yoksa hasta olmuyorsun. Adamlar yarışmadan sonra sürat motoruna binip gidiyorlar ve Allaha şükür hiçbir sorunları yok.

İnsanlar, Survivor’a neden gidiyor? Kazanana 500 bin TL ödül var  deniliyor ve az bir para değil ama ondan da önemlisi gündeme gelmek, tanınmak, tekrar popüler olmak vs. gibi nedenlerle gidiyorlar. Burada çekilen çilelerin dönüşte onlar için birçok kapıyı açabileceğini düşünüyorlar ama hepsi için de öyle olmuyor. Kapıyı Survivor değil, Acun açıyor. Acun kapıdan girerken sen de yanında girdin, girdin yoksa sen de birçoğu gibi kalırsın dışarıda. Ünlülerin adada kaldıkları her hafta için belli bir miktarda para aldıklarına dair rivayetler de var ama doğru mu değil mi bilmiyorum.

Diğerlerini bilmem ama bu işin Acun’a yaradığı kesin. Programı izlerken de yarışmacılar sürünürken Acun'un da (doğal olarak) oralarda bir yerde beş yüz metre ileride lüks bir otelde  kaldığı düşüncesi bana büyük bir haksızlıkmış gibi geliyor. Şimdi, bir de haftada beş gece, adada yaşananların tartışıldığı yeni bir program daha ortaya çıkmış. Yaşanan şeylerin ardından yorum yapma merakımız var ya Survivor’da o durumdan payına düşeni almış.
 
Geri kalmış, kitap okuma oranı düşük ve araştırmacı ruhu olmayan ülkelerde bu tip programlar hayatın bir gerçeği. Kimse inkâr etmesin hepimiz de ama az ama çok seyrediyoruz. İnsanlar Turabi’nin ne diyeceğini takip etsin, başka işlerle uğraşmasın senaryosunun perdeleri bunlar. Kitap okumak için ayrılan zamanın diziler için ayrılan zamandan daha çok olduğu gün, bu ülke çok daha farklı bir yerde olacak.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın...

1 yorum:

  1. Günaydın Dostlar,
    Yazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
    Sağlıklı kalın, mutlu kalın...

    YanıtlaSil