5 Nisan 2014 Cumartesi

Doktor Ekrem Amca

Günaydın Dostlar,

Mademki dün Michigan’dan söz etmeye başladık, Doktor Ekrem amcadan bahsetmeden olmaz. Yeni nesil “Ekrem amca” derdi ama biz “Ekrem ağabey” derdik. Gerçekten de o dönem orada bulunan Türk (ve hatta diğer yabancı öğrenciler) öğrenciler için bir şanstı.

Çok uzun yıllar Amerika’da yaşamış olduğu halde Akdeniz’in bağrından çıkıp, Tarsus Amerikan kolejinden geçip Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinin koridorlarında dolanan yaşamından hiçbir şey kaybetmeyen, ne Türklüğünde ne duruşunda ne de değerlerinde bir gram bir şey değişmeyen çok farklı bir insan.

Amerika’ya gittikten birkaç yıl sonra tanışmış olsam da Ekrem ağabey benim ağabeyim, amcam, babam, arkadaşım, dostum, Amerika'daki ailem, her şeyimdi. Eşi Gülseren ablanın da kalbimde bambaşka bir yeri vardır. Ben Türkiye’den çıkarken daha 18 yaşına bile basmamıştım. Şimdiki haberleşme olanaklarının da hiçbiri yoktu. En fazla ayda bir kere telefonda konuşur, sık sık da mektup yazardık. Dünyanın öbür ucunda tek başına olan 18 yaşında bir çocuk için Ekrem amca bir güvencedir.
Ekrem amca doktor. Amerika’daki diğer Türk doktorları gibi o da zengin Allaha şükür ama Ekrem ağabeyin zenginliği cüzdanından çok gönlünde. Amerika’daki en küçük azınlıklardan biri Türkler. Yerleşik olanların çoğu da doktor ve genelde de maddi durumları çok iyi. Allah daha çok versin. Ekrem ağabeyi tanımazken bir hasta olduğumda bir gün bir tanesini aramıştım, o da bana "Doktora git.", "Okulun kliniğine git.", "Hastaneye git." filan gibi laflar söyleyerek hiç bulaşmamak için elinden gelen her şeyi yapmıştı.

"Hastaneye git." diyorsun, iyi güzel de nerede bizde hastaneye gidecek para? Hadi diyelim ki gittik, hastanedeki doktor veriyor minicik bir antibiyotik. Biz alışmışız burada antibiyotikleri leblebi gibi yutmaya, benim öküz gibi şişmiş boğazım minicik antibiyotikle geçer mi? Bu nedenle de ne doktorlar öğrencilere ne de öğrenciler doktorlara pek bulaşmazdı. Senede bir defa Cumhuriyet balosunda görüşürdük. Durum şimdiki gibi değil, dolarları cebine koyan yurt dışına gidemiyor, paralar Milli Eğitim Bakanlığından geliyor ve genelde de zamanında gelmiyor. Bu nedenle de öğrenciler, genelde parasızdı ve zar zor idare ediyorlardı.

Bunu bilen doktorlar, öğrenciler bizden para ister korkusuyla öğrencilerin bulunduğu mahalleden bile geçmezlerdi. Ekrem ağabeyi farklı yapan da işte tam bu konudur. O her zaman öğrencilerin içinde, yanında, arkasında her yerdeydi. Sanki millet çocuğunu oraya Ekrem ağabeye güvenip de yollamış gibi bir durum vardı. Okula kayıt mı yaptıramıyorsun, paran mı gelmedi, aç mı kaldın, hasta mısın, bir halt ettin polisle, mahkemeyle mi başın dertte; ihtiyacın her neyse Ekrem ağabey oradadır.

Amerika’ya gidebilmek için öğrenci vizesi almak lazım ve de vize alırken Amerika’da yaşayan birinden garantörlük istiyorlardı. Sen Amerika’da bir haltlar yersen veya bir yerlere borç takarsan bu şahsı sorumlu tutacaklar. Tanıdık tanımadık yüzlerce öğrencinin garantörü Ekrem ağabeydi. Bu bir risktir ve bu dönemde kimse böyle bir riske girmez. İçinde taşıdığı değerler çocuklara “hayır” demesine mani oluyordu..

Ekrem ağabeyin muayenehanesi Türklerin buluşma noktası gibiydi. Uzun bir müddet arayıp sormazsan da sitem eder, kızardı. Ne zaman ki Ekrem ağabeyi beş altı gün aramamışsan kesin hasta olursun ve muayenehaneye kuzu gibi düşersin. “Ekrem ağabey işte ben arayamadım birkaç gündür.”, “Biraz boğazım da şişti de.” filan diye sen lafa girerken “Beter ol çocuğum.” derdi. Sen günlerdir aramadın, suçlusun; artık oturup her türlü sitemi dinleyeceksin. Boğazın şişmese geleceğin yok, diye başlayan cümleler birkaç dakika devam ederdi..
Ekrem ağabey çocuk doktoru ama çok büyük bir zamanı da üniversite öğrencilerini tedavi etmekle geçiyordu. Bizim yapımızı, nasıl iyileşebileceğimizi en iyi o biliyordu. Biz öyle 50 mg antibiyotikle filan iyileşemeyiz.
Bizim için Ekrem ağabey bir şanstır. Hiçbir şey olmasa bile varlığı bile yetiyordu. Onun orada olduğunu bilmek, bizler için her açıdan bir güvence idi. Diyeceksiniz ki "Bu kadar iyilik yaptı da hiç mi nankörlük görmedi?" Görmez olur mu? Görmediği nankörlük kalmadı. Nankörlüğün her cinsinden beşer onar defa gördü. "Yemek yiyecek param yok." deyip Ekrem ağabeyden borç alanları, ertesi akşam şehrin en pahalı restoranlarında görmek çok sık karşılaştığı bir durumdu. Gördüğü nankörlükler, Karadeniz’e köprü değil; altı şeritli yol olur.

Benim babam, o zamanlar Ekrem ağabeyi hiç görmemişti ama o bile ayda bir defa yaptığımız konuşmalarda bana Ekrem ağabeyi sorardı. Sonra tanıştılar ama tanışmadan önce bile öğrencilerin aileleri Ekrem ağabeyi bilirdi.

Ekrem ağabey çoktan emekli oldu. Allah uzun ömürler versin, şimdi emekliliğinin tadını çıkartıyor. Her sene İstanbul’a da geliyor, güney’e de gidiyor, Amerika’da da yaşıyor. Elli yıldır oralarda olduğu kesin. Bu kadar yıldır Amerika’da yaşayıp Anadolu kültüründen, değerlerinden hiçbir şey kaybetmeyen özel bir insan o. Michigan’da en güzel dönemi bizim yaşadığımıza inanıyorum. Aradan otuz yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen halen o günlerde kurulan arkadaşlıklar, dostluklar devam ediyor. O güzel dönemin en güzel parametrelerinden birisi de Ekrem ağabeydir. Ben, bu özel insan benim hayatımın bir parçası olduğu için çok şanslıyım.
Sağlıklı kalın, mulu kalın...

1 yorum:

  1. Günaydın Dostlar,
    Yazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
    Sağlıklı kalın, mutlu kalın...

    YanıtlaSil