30 Mayıs 2014 Cuma

İşyerinde İlk Gün...

Günaydın dostlar…

Dün akşam bir arkadaşımın arkadaşının iş yerindeki ilk günü ile ilgili bir yazısını okudum. Böyle bir yazı okuyunca da insan ister istemez kendi ilk gününü düşünmeye başlıyor. Sıcak bir ekim sabahındaki karmaşık adımlar. Aklınıza gelebilecek her türlü heyecan vardı.

Bu şirkette çalışmak istememin iki ana nedeni vardı. Birincisi şirketin bu ülkede çalışabileceğimiz en iyi şirketlerden biri olması, ikincisi de yerinin Altunizade’de yani Asya Yakası’nda olması.


Tatilya’da çalıştığım süre içinde, iki yıldan uzun bir süre boyunca her gün Suadiye’den, Beylikdüzü’ne gidip gelmekten epeyce yorulmuştum. Hiçbir sorun olmayan günlerde bile yol en az 1,5 saat sürüyordu. Tabii dört beş saatte döndüğüm günler de oldu. Elimde maddi açıdan daha iyi teklifler de vardı ama bu iki ana nedenden dolayı bu şirketi seçmiştim.

O zamanki yöneticim, kendisinden çok şey öğrendiğim sevgili Pat Paya, “İlk sabah çok erken gelme, ben sabahleyin işlerimi yoluna sokayım, sen de 10.00-10.30 gibi gel” demişti”. Bir an önce gitmek istiyor olsam da benim açımdan sorun yoktu. Saat 9.30 da en şık lacivert takımlarımı giyerek yola çıktım.

Henüz on dakika bile gitmemiştim ki, Pat Paya’nın asistanı Nevin Hanım aradı. “Sen bugün işe başlıyorsun değil mi?” diye sorduğunda ne düşüneyim bilemedim. Ben de “En son bilgi öyleydi, ne oldu bir şey mi değişti?” diye sordum. “Bir şey değişmedi ama sana burada yer yok” diye cevap verdi. Ben, “Nasıl yani?” diye sorunca, “Vallahi bu bina tıklım tıklım dolu, burada hiç kimseye yer yok, Pat, senin bugün için bizim Yenibosna’daki fabrikamıza gitmeni istiyor” dedi. Altunizade diye işe girmişim, ne Yenibosna’sı, bu da nereden çıktı şimdi?

“Ben sana Ergun Bey’i telefona veriyorum, o sana nereye gideceğini tarif edecek, biz ayrıca fabrika müdürü Alp Bey’e de senin geleceğini söyledik, seni bekliyor” dedi ve telefonu Ergun Bey’e verdi. Ergun Bey mümkün olduğu kadar tarif etmeye çalıştı ama Basın Ekspres yolu dışında söylediklerinden hiçbir şey anlamadım. Bir de; sağa içeri doğru gidiyormuş gibi yapıp, 180 derece dönerek yan yola gireceksin gibi bir şey söyledi ama bana o aşamada çok da bir şey ifade etmedi.

Ne yapalım çıktık TEM’e, gittik Yenibosna’ya. Tahmin edebileceğiz gibi, labirent gibi sokakların içinde kayboldum. Ona buna sorarak bir şekilde fabrikayı buldum ama fabrikada beni bekleyen hiç kimse yoktu. “Alp seni bekliyor” dediler ama küçük bir sorun vardı, Alp’e haber veren olmamış. Odasının dışında da, kale muhafızı gibi bir asistanı vardı “Alp Bey toplantıda içeri giremezsiniz” diyerek insana adım attırmıyordu. Sonradan öğrendim ki ne toplantı varmış ne de başka bir şey. Klasik arkadaş sohbeti. Sevgili Alp’e de bana gösterdiği bütün yakınlık ve öğrettiği her şey için buradan bir kere daha çok teşekkür ederim.

Alp ile iyi dost olduk ama ilk dakikalar hiç de öyle başlamadı. O da benim kim olduğumu ve neden orada olduğumu anlayamadı. “Altunizade’de yer yokmuş beni buraya gönderdiler” diye girdim söze. Daha sonra Pat Paya ile konuşuldu ve bana, “Sana ikinci bir bilgi vereceğimiz zamana kadar, sen her gün Yenibosna Fabrikası’na git” dedi. Tamam, gideyim de, işin ilginç yanı fabrikada da gram yer yok. Muhasebe bölümünde bir masada üç kişi oturuyor.

Sevgili Alp’in odasında otururken, insan kaynaklarından aradılar ve “Sen her ne kadar bugün işe başlamış olsan da, biz daha önce bütçelemediğimiz için sana yılbaşına kadar bir araç almamız mümkün gözükmüyor” dediler. Hadi buyurun bakalım; oda yok, masa yok, araba yok, Anadolu Yakası yok, inşallah maaş vardır. Allahtan “Sen kendi arabanla gidip gelirsen, biz benzin parasını öderiz” diye bir öneri de yaptılar ama birçok defa fatura filan almadığım için onların da çoğunu alamadım. Bu tabii benim kabahatim.

Daha sonra çok uzun yıllar devam edecek olan maceranın ilk tohumları bu şekilde atıldı. Şimdiki y,z jenerasyonu çocukları düşünüyorum da, bu konularda yarım yıl boyunca söylenirlerdi. Yarım yıl demişken, ben tam altı ay boyunca Alp’in odasında oturdum. Sonunda da sevgili Alp, “Al odam da, fabrikam da senin olsun” dedi ve Kanada’ya kaçtı. Şaka bir yana, bir insanla, altı ay boyunca aynı odayı paylaşmak kolay bir iş değil. Sabrından, dostluğundan ve bana öğrettiği her şeyden dolayı kendisine tekrar çok teşekkür ediyorum.

Bizim kuşak iyi niyetli, fedakar ve işler yürüsün düşünceli bir jenerasyon olduğu için, bu yaşananların hiçbiri beni çok rahatsız etmedi. Anadolu Yakası diye işe girdim 2,5–3 yıl kadar karşıya gittim geldim.

İşe yeni başlayan genç kardeşlerimize de tavsiyem, sabırlı olmaları yönündedir. Hemen başladığınız gün her şey hazır olmayabilir ama zaman içinde her şey rayına oturur.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

8 yorum:

  1. CCİ gibi bir firmada çalışmak zordur...Çalışmadan önce o firmada tutunmak zordur..Bunun için dediğin gibi dostum öncelikle sabır ve özveri şarttır...Çalışkan ,dürüst,özü sözü bir,sabırlı ,düzenli,özverili biriyseniz ve işinizi seviyorsanız bunu başarabilirsiniz.. Emin dostum tüm bu özellikleri üzerinde barındıran birisin sen.. Genç kardeşlerin senin tecrübelerinden faydalanmalı..Senin buradaki paylaşımların onlara ışık tutacaktır..Başarıların devamını diliyorum dostum..

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Türker Saraç, güzel yorumların için çok teşekkür ederim. Bu devirde çok prim yapmıyor gibi gözükse de, çalışkanlık, dürüstlük, iyi niyet, yaptığın işi sevmek, özveri ve sabırlı olmak halen çok geçerli parametreler...

    YanıtlaSil
  3. Benim de aklıma daha henüz 22 yaşımda gencecik bir kızken Yenibosna binasına gidişim ve daha ilk günden asansörde Muhtar Kent'ten "cola" değil "coca-cola" fırçası yemem geldi... zaman uçmuş gitmiş :)

    YanıtlaSil
  4. Ankarada ki ilk günü yazmayacaksınız di mi?��

    YanıtlaSil
  5. Seninki yine iyi 👍🏼 İlk YeniBosna’ya geldiğimizde kaloriferler yanmıyordu, sular arasıra akıyordu. PhilipMorris’te aldığın paranın biraz üstünü vereceğiz demişlerdi, biraz azını verdiler😂 Ama kendi işimi kurup geliştiryormuşçasına heyecanla, havesle, severek, öğrenerek 25 sene çalıştım. Hiç bir anımdan pişman değilim 😇

    YanıtlaSil